* Manisa maç yazısında bahsettiğim bir hususu bugün de yaşadık Avni Aker'de; öne geçtikten sonra rakip eşitliği sağladı. Bu durumun Avni Aker'de yaşandığı daha önceki 2 maçta (Manisa ve Ankaragücü) olduğu gibi devamında bu maçı da kazanamadık.
* Çok konuşulduğu için maçtan önce hakemden bahsedecek olursak; Yunus Yıldırım bana göre maçın genelinde iyiydi. En büyük hatası Kayserispor lehine vermediği net penaltıydı. Onun dışında oyun içinde zaman zaman ters kararlar vermiş olabilir ama maçı mümkün olduğu kadar durdurmamaya özen gösterdi. Çok tartışılan pozisyonda bana göre de Hamza Çakır'ın Burak'ın sol ayağına bir müdahalesi vardı ve pozisyon fauldü ancak hakem atladı. Çok ta büyütülecek bir olay değil. Trabzonspor taraftarları olarak dış mihraklara karşı harcadığımız enerjinin yarısını takıma destek için harcasak bazı şeyler bizim lehimize çok farklı olabilirdi.
Ayrıca ilginçtir geçen yıl Colman'ın Emre Güngör'den kaptığı topla gol atıp 1-0 kazandığımız Galatasaray maçında da yine Burak düşürülmüştü Sabri tarafından. Pozisyon çok net faul ve kırmızı karttı fakat hakem faul bile vermemişti. O maçın hakemi de Yunus Yıldırım'dı.
Ancak söylediğim gibi bu maçtaki en büyük hakem hatası bizim lehimize oldu. Hakem bizim aleyhimize artniyetli olsa Kayseri lehine o kadar net penaltıyı neden vermesin?
* Serkan'ın 2 haftadır Grosicki ve Simpson karşısındaki acizliğini bu maçta da Amrabat karşısında gördük maalesef. Cale cephesinde de değişen birşey yok.. Serkan'ın düzelmesini beklemekten başka yapacak birşey yok, çünkü sağ bek için alternatifimiz yok ancak Piotr'u en kısa sürede Cale'nin yerine sahada görmek istiyorum şahsen.
* Colman oyunun bazı bölümlerinde orta sahayı çok boşalttı ama son haftalardaki performansına kıyasla çok iyi oynadığını söyleyebiliriz. İlk 2 golümüzde direkt katkısı var.
* Maalesef Alanzinho ve Yattara beni yine yanıltmadılar. Bunlardan takım oyuncusu yaratmak gerçekten çok zor. Jaja bunu -takım oyuncusu olmayı- maç içinde zaman zaman da olsa başarıyor, bireysel oynadığında da Yattara ve Alanzinho'dan daha etkili oluyor. Ancak hem Yattara hem de Alanzinho takıma faydadan çok zarar veriyorlar. Özellikle Yattara bugün çok top ezdi. 3. golün asistini yaptı ancak uzatma dakikalarında soldan getirdiği topta Jaja ceza sahası önünde çok müsait durumda olmasına rağmen egosuna yenik düştü, Jaja'yı kahraman yapmak değil kendisi kahraman olmak istedi. Belki de bu sebeple 2 puan gitti.
*Genel olarak karakteri dolayısıyla kendisinden çok hazzetmem ancak Burak Yılmaz bugün gerçekten oldukça iyi oynadı.
* Bizim bekler çok formsuzdu,kötüydü ama Kayserispor da ofansta gerçekten çok etkiliydi. Ziani ve Amrabat'ı çok iyi kullandılar. Bunlara sürpriz golcü olarak Abdullah da eklenince Avni Aker'de 3 gol atma başarısını gösterdiler. Gönül bu performanslarını Kadıköy'deki maçta da görmek isterdi ancak Fenerbahçe o maçta skoru kısa sürede 2-0'a getirerek Kayseri'nin direncini kırdı. Bizim bugün yapamadığımız şey buydu.
* Sonuç olarak puan kaybetme ihtimalimiz olduğunu düşündüğümüz bir maçtan beraberlikle ayrıldık ve puanlar eşitlendi. Üzücü olan nokta 2 defa öne geçtiğimiz bir maçta puan kaybetmemiş olmamız ancak maçın devamına baktığımızda 1 puanı kazanaç olarak ta görebiliriz. Bardağın ne tarafına bakmak istersek artık.
Fenerbahçe'nin Kasımpaşa maçı çok ölçü olmayabilir ancak onların da 2. yarının ilk 5 haftasındaki maçlarda takım olarak sarfettikleri efora bakınca birkaç hafta içinde düşüşe geçmelerini beklemek çok yanlış olmaz. Dolayısıyla buradaki asıl mesele bizim tekrar bir yükseliş trendi yakalayıp yakalayamayacağımız. Beşiktaş maçından alınacak bir 3 puan, kısa vadede devamında Kasımpaşa-Gençlerbirliği- Konya galibiyetleriyle bir seri haline dönüştürülebilir. Bu da hem bizi tekrar liderliğe yükseltir, hem de ligin geri kalanı için en avantajlı takım yapar.
28 Şubat 2011 Pazartesi
24 Şubat 2011 Perşembe
Trabzonspor ve Yabancı Transferleri-1- ALANZİNHO
Trabzonspor’un yabancı oyuncular konusunda genelde şanssız oldu ya da başka bir tabirle işi hep şansa kaldı. Şota, Syzmek gibi etkisi beklendiğinden fazla oyuncular kadrosuna kattığı gibi, Kiki Musamba, Marcelinho gibi beklenen etkiyi yapmayan birçok oyuncuyu da transfer etti. Elimden geldiğince Trabzonspor’un yabancı oyuncu politikası hakkında ve gelen yabancı oyuncuların performansları ile ilgili bir yazı dizisi yapmayı düşünüyorum. Mesela ara sezonda takımın en ihtiyaç duyduğu mevkiler olan ve belki oralara nokta atışı etkili oyuncular alınsa şampiyonluğu büyük ölçüde elde edebileceğimiz sol kanat ve forvet transferleri (ki ondan önceki senede ihtiyaç duyulan mevkilerdi) takım için nasıl bir etki yaptı. Neler bekleniyordu? Pawel ve Piotr kardeşler neler veriyorlar takıma? Önceki takımlarındaki istatistikleriyle değerlendirmeye çalışacağım (Geldiklerinden beri tam olarak oynamadıkları için şu anda bunu yapamıyorum o ayrı ileride takıma katkılarını yazacağım).Yabancı oyuncu dosyasına öncelikle Ersun Yanal döneminde ara transferde alınan ve bu hafta attığı çok kritik golle manşetlerde olan Alan Carlos Gomes da Costa kısaca Alanzinho’yla başlıyorum. Alanzinho geldiğinde Trabzonsporun Yattarının sağ kanatta yapacağı işleri yapacak bir sol kanat oyuncusuna ihtiyacı vardı. O dönemde AML/AMC tarzında oynadığı söylenen ve Norveçin en iyi oyuncusu seçilmiş olan Alanzinyo transfer edildi.
Hatta o zamanlar Erman’la Şansal hala Maraton programı yapıyorlardı ve Alanzinho’yu yere göğe sığdıramamışlardı. Şansal Büyüka Türkiye gelen hiçbir oyuncu ile ilgili bu kadar iyi şeyler duymadığını da söylemişti programda.
O sene beklenen etkiyi yapmadı Alanzinho, hep hazır değilim görüntüsü verdi. Şutları cılız kaldı. Seçimleri yanlış oldu. Ben solda da oynarım diye demeçler verdi. Birkaç maç dışında 90 dakika oynamadı. Ama gol attığında hep jeneriklik goller attı. 3 sezon oldu Alanzinho takıma geleli. Genel de yedek bekledi sonradan oyuna girdi. Yedek kalmakla ilgili hiç sorun çıkarmadı. Benim hatırladığım bir Galatasaray maçı haricinde bu haftaki Manisaspor maçına kadar da maçı kurtaran adam olmadı hep sonradan girip maçı hareketlendiren adam oldu. Alanzinho’nun maç istatistikleri de bunlar, transfermarkt sitesinden derledim.
Toplam geneline sonradan girilen 52 maç ve 2725 dakika oynamış Alan, yani ortalama maç başına 52.4 dakika yapıyor. Attığı gol 6 yaptığı asist 7. 4 milyon euro civarı transfer edilmişti Alanzinho devre arasında o sezon. Beşiktaş ise Yusuf (1.477.000 TL) ve Ernst’i(5.910.000 Tl) almıştı o devre arasında ve sezon sonunda şampiyon olmuştu. Biz ise Sivasspor'un ardından üçüncü olduk.
Sonuç olarak Alanzinho eğer 4 milyon civarı bir paraya alınmamış, yeni keşfedilmiş bir yıldız adayı olsaydı etkili sayılabilirdi ama verilen para, yaş ve etkiye bakıldığında, etkisiz bir yabancı transferi denilebilir. Ki şu anda değeri transfermarkt sitesinde 4.700.000 euro olarak görülüyor. Acaba gerçekten Alanzinho'ya o parayı verecekler mi merak ediyorum.
Hatta o zamanlar Erman’la Şansal hala Maraton programı yapıyorlardı ve Alanzinho’yu yere göğe sığdıramamışlardı. Şansal Büyüka Türkiye gelen hiçbir oyuncu ile ilgili bu kadar iyi şeyler duymadığını da söylemişti programda.
O sene beklenen etkiyi yapmadı Alanzinho, hep hazır değilim görüntüsü verdi. Şutları cılız kaldı. Seçimleri yanlış oldu. Ben solda da oynarım diye demeçler verdi. Birkaç maç dışında 90 dakika oynamadı. Ama gol attığında hep jeneriklik goller attı. 3 sezon oldu Alanzinho takıma geleli. Genel de yedek bekledi sonradan oyuna girdi. Yedek kalmakla ilgili hiç sorun çıkarmadı. Benim hatırladığım bir Galatasaray maçı haricinde bu haftaki Manisaspor maçına kadar da maçı kurtaran adam olmadı hep sonradan girip maçı hareketlendiren adam oldu. Alanzinho’nun maç istatistikleri de bunlar, transfermarkt sitesinden derledim.
Toplam geneline sonradan girilen 52 maç ve 2725 dakika oynamış Alan, yani ortalama maç başına 52.4 dakika yapıyor. Attığı gol 6 yaptığı asist 7. 4 milyon euro civarı transfer edilmişti Alanzinho devre arasında o sezon. Beşiktaş ise Yusuf (1.477.000 TL) ve Ernst’i(5.910.000 Tl) almıştı o devre arasında ve sezon sonunda şampiyon olmuştu. Biz ise Sivasspor'un ardından üçüncü olduk.
Sonuç olarak Alanzinho eğer 4 milyon civarı bir paraya alınmamış, yeni keşfedilmiş bir yıldız adayı olsaydı etkili sayılabilirdi ama verilen para, yaş ve etkiye bakıldığında, etkisiz bir yabancı transferi denilebilir. Ki şu anda değeri transfermarkt sitesinde 4.700.000 euro olarak görülüyor. Acaba gerçekten Alanzinho'ya o parayı verecekler mi merak ediyorum.
Bizi Şampiyon Yapmazlar!
Böyle bir psikolojik hastalık var evet. Bizi şampiyon yapmazlar hastalığı koydum adını... Trabzonspor taraftarının takım ne zaman zirveye oynasa nükseden, nüksettirilen hastalığı. Nüksetmesinin temelinde 96 sendromu ve Cem Papila olayının yattığını düşünüyorum. Nüksettirilmesi ise bizzat İstanbul medyası tarafından gerçekleştiriliyor. Takım puan farkını açmış dolu dizgin giderken bir bakıyorsunuz bir Hıncal, bir Erman, bir Ahmet çıkıp Trabzonspor'u şampiyon yapmazlar diyor ve Trabzonspor taraftarı hemen 'evet bizi şampiyon yapmazlar' moduna giriyor. Oysa taraftara sorsanız bu adamlar hiçbir zaman Trabzonspor'un iyi olmasını istemezler. Ee o halde demeçlerine ne diye hemen balıklama atlıyorsunuz deseniz 'ama bu konuda haklılar, bizi şampiyon yapmazlar' diyorlar... Madem bizi şampiyon yapmazlar ne diye şampiyonluk moduna giriyoruz o halde deseniz de cevap yok...
96'dan beri Fenerbahçe ile çekiştiğimiz her sezonda rakip aynı taktiği uyguluyor. Bu dediğimden kasıt işi hakemlerden, federasyondan bağlıyorlar değil kesinlikle. 96'daki maçta mesela verilebilir de verilmese olur da bir elle oynama sonucu gol yedik diye o maçı hakem katletti demek çok sudan bahane olur. Hem zaten 1-1 de bitse yeterliydi ama biz yenilmeyi becermiştik! Benim asıl kastım Fenerbahçe camiası ve kamuoyu olarak bize karşı psikolojik harp uygulayıp kazanıyorlar. Ali Şen konuşuyor, Aziz Yıldırım konuşuyor, Aykut Kocaman konuşuyor ve neticede bir şekilde bizi 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojisine sokuyorlar... Geçmişi bir kenara bırakırsak bu sene Aykut Kocaman'ın 'irdelenmeli' açıklamalarından sonra yine kendimizi kaybettik. En başta artık aşmış, yemiş, bitirmiş, yalamış, yutmuş ve dahi Nirvana'ya ulaşmış dediğimiz teknik direktörümüz Şenol Güneş olmak üzere... Aykut Kocaman'ın 2 cümlelik açıklamasına benim saydığım en az 3 kez basın toplantısı, televizyon ve maç sonu açıklamalarıyla cevap verdi Şenol Hoca. Bu bize ne kazandırdı? Kocaman bir hiç. Konu belki 1-2 günde gündemden düşecekken uzadıkça uzadı, tüm devre arası boyunca konuşuldu, Şenol Hoca gerildi, oyuncular gerildi ve hepsinden öte taraftar yine durup dururken 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojik rahatsızlığına sürüklendi. Ve gelinen noktada tüm sezonun kaderini şampiyonluk yolunda 3 puandan öte pek anlamı olmayan Fenerbahçe maçına yükledik. Normalde stresli olması gereken Fenerbahçe iken tüm stresi üzerimize aldık ve neticesinde kaybettik.
Son iki haftada alınan galibiyetler durumu biraz toparlasa da kalan 12 haftada aleyhimize verilebilecek en ufak hatalı bir karardan sonra taraftarın yine 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojisine döneceğine adım gibi eminim. Neden bizi şampiyon yapmayacaklar? İşte burayı anlamak güç. Bursaspor'u bile şampiyon yapmışlarken bizi neden şampiyon yapmazlar? Aziz Yıldırım ne kadar kudretli bir adamdır ki takımı son 5-6 sezonda 2 kez son haftaya lider girip şampiyonluğu kaybetti! Bu Aziz Yıldırım'dan mı korkuyor Trabzonspor taraftarı ve camiası? Hadi ilkinde Galatasaray ile yarışıyordu ve gücü yetmedi diyelim, peki Bursaspor'a da kaybetmiş Aziz Yıldırım'dan da mı korkuyoruz? Çok tuhaf gerçekten... Çok da saçma geliyor bana.
Bizi şampiyon yapmazlar hikayesi geçmişten günümüze yönetimlerin başarısızlıklarını örtmek için kullanılmasından içten içe hoşlandığı bir argümandı aslında. Ama geçen yıl Bursaspor'un şampiyon olmasıyla artık bu bahane ardına sığınmak hiçbir yönetimi, teknik adamı veya futbolcuyu kurtarmayacaktır. Herkes sormalıdır zira Bursaspor'un bile şampiyon olduğu yerde neden bizi şampiyon yapmayacaklar diye... Taraftar ilk karşı çıkan olmalıdır bu muhabbete artık. Ankaragücü, Antalya maçlarında boş kaleye, karşı karşıya atılamayan golleri sormalıdır taraftar hakemlerden önce. O golleri atacak adam lazımken neden alınmadığını, ya da alınan adamların neden o maçlarda ilk 18 de bile olmadığını sorgulamalıdır. Neticesinde gol attık da iptal mi etti hakemler? Tabii ki hayır...
Ha bir de özellikle geçen yıl Bursaspor'un şampiyonluğu için 'Aziz Yıldırım her şeyi ayarlamıştı ama Tanrı Bursaspor'un olmasını istedi' diyen taraftarlarımız da var. O halde onlara da dua etmelerini tavsiye ediyorum. Bizi şampiyon yapmazlar diye sağda solda umutsuzluk yayacağına, Tanrı Aziz Yıldırım'a rağmen bu sene de bizim şampiyon olmamızı sağlasın diye dua etseler bu işe daha büyük katkıları olurlar sanırım...
Ee ne diyorduk? Bizi şampiyon yapmazlar hemşerim. O Aziz Yıldırım yok mu ah o Aziz! ....
96'dan beri Fenerbahçe ile çekiştiğimiz her sezonda rakip aynı taktiği uyguluyor. Bu dediğimden kasıt işi hakemlerden, federasyondan bağlıyorlar değil kesinlikle. 96'daki maçta mesela verilebilir de verilmese olur da bir elle oynama sonucu gol yedik diye o maçı hakem katletti demek çok sudan bahane olur. Hem zaten 1-1 de bitse yeterliydi ama biz yenilmeyi becermiştik! Benim asıl kastım Fenerbahçe camiası ve kamuoyu olarak bize karşı psikolojik harp uygulayıp kazanıyorlar. Ali Şen konuşuyor, Aziz Yıldırım konuşuyor, Aykut Kocaman konuşuyor ve neticede bir şekilde bizi 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojisine sokuyorlar... Geçmişi bir kenara bırakırsak bu sene Aykut Kocaman'ın 'irdelenmeli' açıklamalarından sonra yine kendimizi kaybettik. En başta artık aşmış, yemiş, bitirmiş, yalamış, yutmuş ve dahi Nirvana'ya ulaşmış dediğimiz teknik direktörümüz Şenol Güneş olmak üzere... Aykut Kocaman'ın 2 cümlelik açıklamasına benim saydığım en az 3 kez basın toplantısı, televizyon ve maç sonu açıklamalarıyla cevap verdi Şenol Hoca. Bu bize ne kazandırdı? Kocaman bir hiç. Konu belki 1-2 günde gündemden düşecekken uzadıkça uzadı, tüm devre arası boyunca konuşuldu, Şenol Hoca gerildi, oyuncular gerildi ve hepsinden öte taraftar yine durup dururken 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojik rahatsızlığına sürüklendi. Ve gelinen noktada tüm sezonun kaderini şampiyonluk yolunda 3 puandan öte pek anlamı olmayan Fenerbahçe maçına yükledik. Normalde stresli olması gereken Fenerbahçe iken tüm stresi üzerimize aldık ve neticesinde kaybettik.
Son iki haftada alınan galibiyetler durumu biraz toparlasa da kalan 12 haftada aleyhimize verilebilecek en ufak hatalı bir karardan sonra taraftarın yine 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojisine döneceğine adım gibi eminim. Neden bizi şampiyon yapmayacaklar? İşte burayı anlamak güç. Bursaspor'u bile şampiyon yapmışlarken bizi neden şampiyon yapmazlar? Aziz Yıldırım ne kadar kudretli bir adamdır ki takımı son 5-6 sezonda 2 kez son haftaya lider girip şampiyonluğu kaybetti! Bu Aziz Yıldırım'dan mı korkuyor Trabzonspor taraftarı ve camiası? Hadi ilkinde Galatasaray ile yarışıyordu ve gücü yetmedi diyelim, peki Bursaspor'a da kaybetmiş Aziz Yıldırım'dan da mı korkuyoruz? Çok tuhaf gerçekten... Çok da saçma geliyor bana.
Bizi şampiyon yapmazlar hikayesi geçmişten günümüze yönetimlerin başarısızlıklarını örtmek için kullanılmasından içten içe hoşlandığı bir argümandı aslında. Ama geçen yıl Bursaspor'un şampiyon olmasıyla artık bu bahane ardına sığınmak hiçbir yönetimi, teknik adamı veya futbolcuyu kurtarmayacaktır. Herkes sormalıdır zira Bursaspor'un bile şampiyon olduğu yerde neden bizi şampiyon yapmayacaklar diye... Taraftar ilk karşı çıkan olmalıdır bu muhabbete artık. Ankaragücü, Antalya maçlarında boş kaleye, karşı karşıya atılamayan golleri sormalıdır taraftar hakemlerden önce. O golleri atacak adam lazımken neden alınmadığını, ya da alınan adamların neden o maçlarda ilk 18 de bile olmadığını sorgulamalıdır. Neticesinde gol attık da iptal mi etti hakemler? Tabii ki hayır...
Ha bir de özellikle geçen yıl Bursaspor'un şampiyonluğu için 'Aziz Yıldırım her şeyi ayarlamıştı ama Tanrı Bursaspor'un olmasını istedi' diyen taraftarlarımız da var. O halde onlara da dua etmelerini tavsiye ediyorum. Bizi şampiyon yapmazlar diye sağda solda umutsuzluk yayacağına, Tanrı Aziz Yıldırım'a rağmen bu sene de bizim şampiyon olmamızı sağlasın diye dua etseler bu işe daha büyük katkıları olurlar sanırım...
Ee ne diyorduk? Bizi şampiyon yapmazlar hemşerim. O Aziz Yıldırım yok mu ah o Aziz! ....
22 Şubat 2011 Salı
Manisaspor: 1 Trabzonspor:2 | Hayat Varsa Umut Vardır
* (Gençlerbirliği, Konya, Gaziantep maçlarından sonra) Bu sezon 4. kez geriden gelerek maç kazandık. Bu daha önceki yıllarda çok yapabildiğimiz birşey değildi. Bu 4 maçın diğer bir ortak yönü de bu maçlarda özellikle geriye düştüğümüz anlardan itibaren maçları çok iyi bir futbol oynayarak çevirmemiz.
*Yukarıdaki durumun aksine bizim öne geçip devamında rakibin oyunu dengeye getirdiği 4 maçın 2'sinde puan kaybetmişiz (iç sahadaki Manisa ve Ankaragücü maçları) Rakibin dengeye getirmesine rağmen kazandığımız 2 maç ise deplasmandaki İBB ve Sivasspor maçları -ki bu 2 maçı da çok iyi oynamadan kazandığımızı itiraf edelim. Rakibin geriden gelip eşitlik sağladığı bu maçları deplasmanda(her ne kadar İstanbul deplasman sayılmasa da) kazanıp iç sahadaki maçları tekrar lehimize çeviremememiz dikkat çekici.
* Bir arkadaşla Pazar günü Alanzinho hakkında konuşurken attığı gollerin % 90'ının insanlık dışı goller olduğundan bahsediyorduk ki o da bizi doğrulama gereği hissetti sanırım. Ancak maç kazandırdıktan sonra dahi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; ben hayatımda Alanzinho kadar yeteneğine ihanet eden bir adam görmedim. Daha doğrusu bu kadar yetenekli olup ta futbol zekası bu kadar düşük başka bir adam görmedim. Oyuna girdiğinde gerçekten oyunu,takımı hareketlendiriyor ama ne zaman şut atıp ne zaman pas atacağına bir türlü doğru karar veremiyor. Daha doğrusu karar bile vermeiyor çoğu zaman. Bize bu şekilde 1-2 maç daha kazandırsın yeter. Kendisiyle alakalı büyük beklentilerim yok.
* Senelerdir kalecilerinden ağzı yanan bir takım olarak Allah'a şükür ki artık Onurumuz var. Şu anda hala lidersek en büyük pay tartışmasız Onur'un.
*Burak büyük takım(!) oyuncusu gibi oynamaktan bir türlü vazgeçmiyor. Verdiği röportajlarda Şenol Güneş'ten etkilendiği belli oluyor ve gerçekten içine Şenol Güneş kaçmış gibi konuşuyor ama adama sahaya çıkınca bir haller oluyor. Sürekli el kol hareketleriyle rakip tribünü geriyor ve rakip taraftarların oyuna müdahil olmalarına yol açıyor. Bir de hemen her pozisyonda şark kurnazlığı yapmanın peşinde. Dün sarı kart gördüğü pozisyonda hakemin gözünün önünde ayağına rakibe takıp faul almaya çalışıyor. Sarı kartı görünce de utanmadan hakeme itiraz ediyor. Burak'ın bu hallerini gördükçe aklıma Beşiktaş'ta topu eliyle düzelterek ilk golünü attığı Konya maçı ve maç sonrasındaki pişkin açıklamaları geliyor. -Hiç ümidim yok ama- umarım bu hareketlerine bir son verir.
*Dünkü maçtaki Serkan hem savunmada hem hücumda son zamanlarda gördüğüm en etkisiz Serkan performanslarından birisiydi. Geçen hafta Sivas'ta da Grosicki karşısında zor anlar yaşamıştı. Bu hafta Amrabat karşısında neler yapacak göreceğiz. Şenol Hoca daha iyisini bilir tabi ama Cale'nin yerine de Piotr'da biraz daha ısrarcı olmakta fayda olabilir.
* Jaja'nın aklı dün ilk yarıda neredeydi bilmiyorum ama şampiyon olacaksak bize her maç en az 60 dakikalığına Jaja'nın dünkü 2. yarı performansı lazım.
* Son haftaların formsuz adamı Umut ta dünün iyilerindedi. Attığı gol haricinde de iyi bir maç çıkardı. Umut uzun süre gol atamayıp sonrasında siftahı yapınca genelde seriye bağlar. Kayseri maçında devamını bekliyoruz. Ligdeki 100. golünü memleketinin takımına atarsa hemşerileri kendisine kızmazlar umarım. :)
*Son 2 haftada aldığımız 2 galibiyetle 2. yarının ilk 5 haftasında 8 puan toplamış olduk. Kayseri'yi de yenersek ilk yarının 6. haftasında topladığımız 11 puanı 2. yarının 6. haftası itibariyle de toplamış olacağız. Umutsuzluğa gerek yok!
*Yukarıdaki durumun aksine bizim öne geçip devamında rakibin oyunu dengeye getirdiği 4 maçın 2'sinde puan kaybetmişiz (iç sahadaki Manisa ve Ankaragücü maçları) Rakibin dengeye getirmesine rağmen kazandığımız 2 maç ise deplasmandaki İBB ve Sivasspor maçları -ki bu 2 maçı da çok iyi oynamadan kazandığımızı itiraf edelim. Rakibin geriden gelip eşitlik sağladığı bu maçları deplasmanda(her ne kadar İstanbul deplasman sayılmasa da) kazanıp iç sahadaki maçları tekrar lehimize çeviremememiz dikkat çekici.
* Bir arkadaşla Pazar günü Alanzinho hakkında konuşurken attığı gollerin % 90'ının insanlık dışı goller olduğundan bahsediyorduk ki o da bizi doğrulama gereği hissetti sanırım. Ancak maç kazandırdıktan sonra dahi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; ben hayatımda Alanzinho kadar yeteneğine ihanet eden bir adam görmedim. Daha doğrusu bu kadar yetenekli olup ta futbol zekası bu kadar düşük başka bir adam görmedim. Oyuna girdiğinde gerçekten oyunu,takımı hareketlendiriyor ama ne zaman şut atıp ne zaman pas atacağına bir türlü doğru karar veremiyor. Daha doğrusu karar bile vermeiyor çoğu zaman. Bize bu şekilde 1-2 maç daha kazandırsın yeter. Kendisiyle alakalı büyük beklentilerim yok.
* Senelerdir kalecilerinden ağzı yanan bir takım olarak Allah'a şükür ki artık Onurumuz var. Şu anda hala lidersek en büyük pay tartışmasız Onur'un.
*Burak büyük takım(!) oyuncusu gibi oynamaktan bir türlü vazgeçmiyor. Verdiği röportajlarda Şenol Güneş'ten etkilendiği belli oluyor ve gerçekten içine Şenol Güneş kaçmış gibi konuşuyor ama adama sahaya çıkınca bir haller oluyor. Sürekli el kol hareketleriyle rakip tribünü geriyor ve rakip taraftarların oyuna müdahil olmalarına yol açıyor. Bir de hemen her pozisyonda şark kurnazlığı yapmanın peşinde. Dün sarı kart gördüğü pozisyonda hakemin gözünün önünde ayağına rakibe takıp faul almaya çalışıyor. Sarı kartı görünce de utanmadan hakeme itiraz ediyor. Burak'ın bu hallerini gördükçe aklıma Beşiktaş'ta topu eliyle düzelterek ilk golünü attığı Konya maçı ve maç sonrasındaki pişkin açıklamaları geliyor. -Hiç ümidim yok ama- umarım bu hareketlerine bir son verir.
*Dünkü maçtaki Serkan hem savunmada hem hücumda son zamanlarda gördüğüm en etkisiz Serkan performanslarından birisiydi. Geçen hafta Sivas'ta da Grosicki karşısında zor anlar yaşamıştı. Bu hafta Amrabat karşısında neler yapacak göreceğiz. Şenol Hoca daha iyisini bilir tabi ama Cale'nin yerine de Piotr'da biraz daha ısrarcı olmakta fayda olabilir.
* Jaja'nın aklı dün ilk yarıda neredeydi bilmiyorum ama şampiyon olacaksak bize her maç en az 60 dakikalığına Jaja'nın dünkü 2. yarı performansı lazım.
* Son haftaların formsuz adamı Umut ta dünün iyilerindedi. Attığı gol haricinde de iyi bir maç çıkardı. Umut uzun süre gol atamayıp sonrasında siftahı yapınca genelde seriye bağlar. Kayseri maçında devamını bekliyoruz. Ligdeki 100. golünü memleketinin takımına atarsa hemşerileri kendisine kızmazlar umarım. :)
*Son 2 haftada aldığımız 2 galibiyetle 2. yarının ilk 5 haftasında 8 puan toplamış olduk. Kayseri'yi de yenersek ilk yarının 6. haftasında topladığımız 11 puanı 2. yarının 6. haftası itibariyle de toplamış olacağız. Umutsuzluğa gerek yok!
20 Şubat 2011 Pazar
Jonathan Kahne Tehoue
Bu ismi hatırlayanlar mutlaka çıkacaktır. 2007-2008 sezonuna Kaısmpaşa'da başlayıp iyi bir performans sergiledikten sonra devre arasında Konyaspor'a transfer olmuştu Fransız oyuncu. 1 yıl kaldıktan sonra Konya'ya alışamadığını gerekçe göstererek ülkesine dönmüştü.
O zamandan beri hiçbir yerde kendisiyle ilgili bir habere rastlamadığım Tehoue bugün Leyton Orient formasıyla çıktı karşıma. Arsenalle oynadıkları kupa maçının 89. dakikasında attığı golle turu tekrar karşılaşmasına taşıyarak Leyton Orient'e Emirates'te Arsenal'e karşı oynama fırsatını getirdi.
O zamandan beri hiçbir yerde kendisiyle ilgili bir habere rastlamadığım Tehoue bugün Leyton Orient formasıyla çıktı karşıma. Arsenalle oynadıkları kupa maçının 89. dakikasında attığı golle turu tekrar karşılaşmasına taşıyarak Leyton Orient'e Emirates'te Arsenal'e karşı oynama fırsatını getirdi.
Teofilo Gutierrez Racing'de İlk Maçına Çıktı
Sadri Şener Teo'yu alıp getirmek için toplamda 45-50 saat uçak seyahati yapmıştı ve sonucunda da kızkardeşi ve aynı zamanda Kocaeli Üniversitesi rektörü olan Sezer Komsuoğlu tarafından "çılgınlık"la itham edilmişti. Hepimizin malumudur ki o Teo tam forma girmiş ve kendisine gönderilen ilginin karşılığını vermeye başlamışken sudan sebeplerle kaçtı gitti. Kısa bir süre önce de Arjantin ekibi Racing Club'a imzayı attı.
Arjantin'de Racing Club'a transfer olan Teo, dün akşam Boca Juniors'a kendi sahalarında 1-0 kaybettikleri maçın 67. dakikasında oyuna girmiş. Racing'in taraftar forumlarında okuduğum kadarıyla kendisini oynadığı kısa süre içinde beğenen de var beğenmeyen de. İlk yarı boyunca pozisyona girmekte çok zorlanan takımına hareket geitrdiğinden ve önemli bir pozisyona girdiğinden bahsediyorlar. Maçın skorunda da anlayacağınız üzere pozisyonu değerlendirememiş. Dolayısıyla bardağın boş tarafına bakmayı tercih eden taraftarlar tarafından da "beceriksiz" olarak değerlendirilmiş.
Teofilo Arjantin'de neler yapacak, başarılı olabilecek mi gerçekten merak ediyorum. Bekleyip göreceğiz. Takipteyiz.
Arjantin'de Racing Club'a transfer olan Teo, dün akşam Boca Juniors'a kendi sahalarında 1-0 kaybettikleri maçın 67. dakikasında oyuna girmiş. Racing'in taraftar forumlarında okuduğum kadarıyla kendisini oynadığı kısa süre içinde beğenen de var beğenmeyen de. İlk yarı boyunca pozisyona girmekte çok zorlanan takımına hareket geitrdiğinden ve önemli bir pozisyona girdiğinden bahsediyorlar. Maçın skorunda da anlayacağınız üzere pozisyonu değerlendirememiş. Dolayısıyla bardağın boş tarafına bakmayı tercih eden taraftarlar tarafından da "beceriksiz" olarak değerlendirilmiş.
Teofilo Arjantin'de neler yapacak, başarılı olabilecek mi gerçekten merak ediyorum. Bekleyip göreceğiz. Takipteyiz.
18 Şubat 2011 Cuma
Beşiktaş'ın Suçu Ne?
Beşiktaş ve Beşiktaş'lıların suçu Fenerbahçe ve Fenerbahçe'lilere özenmek galiba.
Yıllardır bilinen kuraldır ki Türkiye'ye kullanım ömrü dolmuş yıldız getirilecekse bunu Fenerbahçe getirir. Bilemedin Galatasaray getirir yani. Beşiktaş daha orta sınıf yabancılar alır, Trabzonspor da ise durum 'ne çıkarsa bahtına 'dan başka bir şey değildir.
Quarezma, Simao,Almeida,Guti,Fernandes gibi dünyaca ünlü yıldızları yan yana koyunca Samanyolu takım yıldızı oluşmuyormuş bu akşam bunu gördük Dinamo Kyev maçıyla. Paralı başkan, kariyerli teknik adam, iş bitirici yönetici ve yıllarca Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yıldız diye lanse edilen transferlerinin altında ezilmiş, şimdi sonradan görmeler misali sağda solda takımından çok transferleriyle övünen 'yeni nesil taraftar' birleşince Voltran oluşmuyormuş onu da görmüş olduk.
Beşiktaş taraftarı takımına destek babında Türkiye'nin tartışmasız en iyisidir. Bir Trabzonspor'luluk duruşuna İstanbul takımlarından en yakın bir Beşiktaş'lılık duruşudur bize göre. Ya da öyleydi diyelim. Süleyman Seba gönlümüzde hepimizin başkanıydı mesela. Onca transfere rağmen başarısızlıklarını salya sümük bir ağızla hakemlere yıkmaya çalışan yöneticileri Fenerbahçe ve Galatasaray'lı olarak bilirdik biz. Forma aşkı, takım ruhu konusunda en rahat Beşiktaş'lı taraftarlarla anlaşırdık. Ne bileyim önceden Beşiktaş'lı dostlarla futbol konuşurduk, son dönemde biz yine futbol konuşurken onlar sadece Q7 ve çetesinden konuşur olmuşlardı. Fakat an itibariyle derin bir sessizliğe gömüldüler, ağızlarını bıçak açmıyor. Fenerbahçe maçında fark yiyeceklerini düşünüyorlar. Ne yazık... 'Siz Beşiktaş'sınız, İnönü'de 90 dakika susmadan destek vererek bile Fenerbahçe'yi dize getirecek güce sahipsiniz' diye avutsak da inanmıyorlar. İnanmıyorlar evet... Halbuki eskiden inançları dağları harekete geçirirdi Beşiktaş taraftarının... Ha evet... eskiden inançlarıyla harekete geçirebilecekleri dağlar vardı tabi... Oysa şimdi üflesen sönen yıldızlar, karanlıkta yol göstermeyen yıldızlar var dağlar yerine...
Yıllardır bilinen kuraldır ki Türkiye'ye kullanım ömrü dolmuş yıldız getirilecekse bunu Fenerbahçe getirir. Bilemedin Galatasaray getirir yani. Beşiktaş daha orta sınıf yabancılar alır, Trabzonspor da ise durum 'ne çıkarsa bahtına 'dan başka bir şey değildir.
Quarezma, Simao,Almeida,Guti,Fernandes gibi dünyaca ünlü yıldızları yan yana koyunca Samanyolu takım yıldızı oluşmuyormuş bu akşam bunu gördük Dinamo Kyev maçıyla. Paralı başkan, kariyerli teknik adam, iş bitirici yönetici ve yıllarca Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yıldız diye lanse edilen transferlerinin altında ezilmiş, şimdi sonradan görmeler misali sağda solda takımından çok transferleriyle övünen 'yeni nesil taraftar' birleşince Voltran oluşmuyormuş onu da görmüş olduk.
Beşiktaş taraftarı takımına destek babında Türkiye'nin tartışmasız en iyisidir. Bir Trabzonspor'luluk duruşuna İstanbul takımlarından en yakın bir Beşiktaş'lılık duruşudur bize göre. Ya da öyleydi diyelim. Süleyman Seba gönlümüzde hepimizin başkanıydı mesela. Onca transfere rağmen başarısızlıklarını salya sümük bir ağızla hakemlere yıkmaya çalışan yöneticileri Fenerbahçe ve Galatasaray'lı olarak bilirdik biz. Forma aşkı, takım ruhu konusunda en rahat Beşiktaş'lı taraftarlarla anlaşırdık. Ne bileyim önceden Beşiktaş'lı dostlarla futbol konuşurduk, son dönemde biz yine futbol konuşurken onlar sadece Q7 ve çetesinden konuşur olmuşlardı. Fakat an itibariyle derin bir sessizliğe gömüldüler, ağızlarını bıçak açmıyor. Fenerbahçe maçında fark yiyeceklerini düşünüyorlar. Ne yazık... 'Siz Beşiktaş'sınız, İnönü'de 90 dakika susmadan destek vererek bile Fenerbahçe'yi dize getirecek güce sahipsiniz' diye avutsak da inanmıyorlar. İnanmıyorlar evet... Halbuki eskiden inançları dağları harekete geçirirdi Beşiktaş taraftarının... Ha evet... eskiden inançlarıyla harekete geçirebilecekleri dağlar vardı tabi... Oysa şimdi üflesen sönen yıldızlar, karanlıkta yol göstermeyen yıldızlar var dağlar yerine...
Beşiktaş ve Beşiktaş'lıların suçu Fenerbahçe ve Fenerbahçe'lilere özenmek galiba...
17 Şubat 2011 Perşembe
# 21 Dani Jarque
Uzun zamandır bizim 61. dakika kutlamalarına benzer - dakika bazlı - bir uygulamanın Avrupa'da olup olmadığını merak ediyordum. Pazar akşamı Espanyol - Real Madrid maçını izlerken Espanyol taraftarının 21. dakika etkinliğini görünce merakımı nispeten gidermiş oldum.
Espanyol taraftarları 21. dakikada Dani Jarque pankartları açtılar ve ayağa kalkıp Dani Jarque'yi alkışlamaya başladılar. Maçı anlatan Ercan Taner Dani Jarque'yle ilgili bir olay olduğunu çaktı ama aşağıdaki resimde görülen pankartın ve 21. dakikayı gösteren skorbordun ekrana gelmesine rağmen "Espanyol taraftarı Jarque'yi anıyor" demekle yetindi. Olayın aslı ise Espanyol taraftarının Jarque'yi forma numarası olan 21. dakikada her maçta yad ettiğiydi.
Espanyol taraftarları 21. dakikada Dani Jarque pankartları açtılar ve ayağa kalkıp Dani Jarque'yi alkışlamaya başladılar. Maçı anlatan Ercan Taner Dani Jarque'yle ilgili bir olay olduğunu çaktı ama aşağıdaki resimde görülen pankartın ve 21. dakikayı gösteren skorbordun ekrana gelmesine rağmen "Espanyol taraftarı Jarque'yi anıyor" demekle yetindi. Olayın aslı ise Espanyol taraftarının Jarque'yi forma numarası olan 21. dakikada her maçta yad ettiğiydi.
13 Şubat 2011 Pazar
Sivasspor:2 Trabzonspor:3 | "Burak"alum Bu İşleri
Maça damgasını vuran olay hiç şüphesiz ilk yarının sonlarındaki Burak - Engin kavgasıydı. Orada Engin bana göre Jaja'yı tercih etmekle doğru bir iş yaptı. Zira hem Jaja'nın açısı Burak'a göre daha iyidi, hem de Jaja'nın son vuruşlarda Burak'tan daha iyi olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Bu pozisyodnan sonra Burak artık neler dediyse Engin çıldırdı, bir an Süper Lig'de oynadığını unutmuş olmalı ki oyundan çıkmak istedi,hatta ilk yarı bitince formasını çıkardı "ben oynamıyorum" der gibilerinden.
Dün ilk yarının sonlarındaki o olaya şahit olan çoğu hoca bana göre hem Burak'ı hem de Engin'i oyundan çıkartırdı, bana göre de olması gereken buydu. Ancak Şenol Güneş hem medyanın eline koz vermemek hem de oyuncularını kaybetmemek uğruna ikisini de oyunda tuttu. Bunun karşılığında da Burak bize 3 puanı getirdi. 3 puan geldi gelmesine ama bu olay bizden neler götürecek onu da zaman içinde hep beraber göreceğiz.
Sene başından beri sayısız kriz atlattı bu camia; Umut Bulut krizi, Hayrettin Hacısalihoğlu krizi, Teofilo Krizi, Engin Baytar- Şenol Güneş Krizi, Jaja Krizi, Colman Krizi, Alanzinho Krizi ve nihayetinde Engin- Burak Krizi. Tüm bunlara rağmen bu takım hala lider! Gerçekten büyük başarı ancak camianın da Şenol Güneş'in de herkesin bir dayanma limiti var. Böyle saçma sapan krizler yaratarak kimsenin şampiyonluğa bu kadar yaklaşmış bir camianın enerjisini tüketmeye,takımın ahengini bozmaya hakkı yok. Şunun şurasında 27 yıldır beklenen şampiyonluğa 13 hafta kalmış. Herkesin aklını başına alması lazım,hem de acilen!
Kısaca maçtan da bahsedecek olursak; maçın gidişatı bana 2 maçı hatırlattı. İlk golü erken bulup,Sivasspor'un 2. yarıda skoru 1-1'e getirmesinden kısa süre sonra tekrar 2-1 öne geçmemize kadarki kısım, geçen yılın ilk maçında deplasmanda 2-1 kazandığımız maçı anımsattı. Sonrasında maçın 2-2 olması, 1 dakika sonrasında tekrar 3-2 öne geçmemiz sebebiyle de 4-5 yıl önce Gaziantep'i Trabzon'da 3-2 yendiğimiz maçı hatırladım. O maçta da ilk dakikada Umut'un Ömer'e yaptığı pres sonucu golü atmıştık. Ve yine o maçta maçın bitimine 5 dakika kala rahmetli De Nigris'in kafa golüyle 2-2'ye gelen maçı, 1 dakika sonra attığımız golle tekrar lehimize çevirmiş ve 3-2 kazanmayı başarmıştık.
Bu sezon Kasımpaşa ve Sivas maçı hariç, erken gol atarak başladığımız maçlarda genelde istediğimiz oyunu oynayamıyoruz. Bu maç ta benzer şekilde gelişti. Net pozisyonlarda farkı 2 yapamayınca Sivasspor'un oyunda kalmasına,direnç göstermesine sebep olduk. Neyse ki Sivasspor'un defansını bu halde yakaladık ve 3 haftadır yanımıza uğramayan futbol şansı son dakikalarda yanımızdaydı da hayata dönüş maçını 3 puanla atlattık. Maçtan sonra gerek Şenol Hoca, gerekse futbolcular 3 maç kazanamamanın verdiği baskıyı atlatmış olmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdiler ancak haftaya Manisaspor maçı bunu test etmemiz açısından iyi bir fırsat olacak. Umarım daha da iyi bir futbol oynayarak 2 deplasmandan 6 puanla dönmüş oluruz.
Maçın Trabzonspor adına en iyi isimleri; Onur, Mustafa Yumlu ve Burak Yılmaz'dı. Sivasspor'un agresif oyununun ve erken öne geçmemizin de etkisiyle beklerimiz pek hücuma çıkamadı ama Piotr'u da beğendiğimi söyleyebilirim. Geri 4'lü, ilk kez bir arada oynamasına rağmen oldukça uyumlu bir görüntü çizdi ancak Egemen bu takım için çok şey demek, en kısa sürede dönmesini bekliyoruz. Sivasspor'da ise Grosicki ve Kadir mükemmel oynadılar.
Maçın hakemi 2 taraf adına dengeli kararlar verdi ve genelde iyi maç yönettiğini söyleyebiliriz ancak ilk yarıda sarı kartı olan Uğur Kavuk'un topu elle kesmeye çalıştığı pozisyonda, her ne kadar pozisyonu avanataja bıraksa da pozisyonun bitiminde 2. sarı karttan kırmızı kartı çıkarması gerekiyordu. Ayrıca ilk golün hemen sonrasında 2 no'lu yardımcının Umut'un pozisyonuna kaldırdığı ofsayt bayrağı evlere şenlikti.
Dün ilk yarının sonlarındaki o olaya şahit olan çoğu hoca bana göre hem Burak'ı hem de Engin'i oyundan çıkartırdı, bana göre de olması gereken buydu. Ancak Şenol Güneş hem medyanın eline koz vermemek hem de oyuncularını kaybetmemek uğruna ikisini de oyunda tuttu. Bunun karşılığında da Burak bize 3 puanı getirdi. 3 puan geldi gelmesine ama bu olay bizden neler götürecek onu da zaman içinde hep beraber göreceğiz.
Sene başından beri sayısız kriz atlattı bu camia; Umut Bulut krizi, Hayrettin Hacısalihoğlu krizi, Teofilo Krizi, Engin Baytar- Şenol Güneş Krizi, Jaja Krizi, Colman Krizi, Alanzinho Krizi ve nihayetinde Engin- Burak Krizi. Tüm bunlara rağmen bu takım hala lider! Gerçekten büyük başarı ancak camianın da Şenol Güneş'in de herkesin bir dayanma limiti var. Böyle saçma sapan krizler yaratarak kimsenin şampiyonluğa bu kadar yaklaşmış bir camianın enerjisini tüketmeye,takımın ahengini bozmaya hakkı yok. Şunun şurasında 27 yıldır beklenen şampiyonluğa 13 hafta kalmış. Herkesin aklını başına alması lazım,hem de acilen!
Kısaca maçtan da bahsedecek olursak; maçın gidişatı bana 2 maçı hatırlattı. İlk golü erken bulup,Sivasspor'un 2. yarıda skoru 1-1'e getirmesinden kısa süre sonra tekrar 2-1 öne geçmemize kadarki kısım, geçen yılın ilk maçında deplasmanda 2-1 kazandığımız maçı anımsattı. Sonrasında maçın 2-2 olması, 1 dakika sonrasında tekrar 3-2 öne geçmemiz sebebiyle de 4-5 yıl önce Gaziantep'i Trabzon'da 3-2 yendiğimiz maçı hatırladım. O maçta da ilk dakikada Umut'un Ömer'e yaptığı pres sonucu golü atmıştık. Ve yine o maçta maçın bitimine 5 dakika kala rahmetli De Nigris'in kafa golüyle 2-2'ye gelen maçı, 1 dakika sonra attığımız golle tekrar lehimize çevirmiş ve 3-2 kazanmayı başarmıştık.
Bu sezon Kasımpaşa ve Sivas maçı hariç, erken gol atarak başladığımız maçlarda genelde istediğimiz oyunu oynayamıyoruz. Bu maç ta benzer şekilde gelişti. Net pozisyonlarda farkı 2 yapamayınca Sivasspor'un oyunda kalmasına,direnç göstermesine sebep olduk. Neyse ki Sivasspor'un defansını bu halde yakaladık ve 3 haftadır yanımıza uğramayan futbol şansı son dakikalarda yanımızdaydı da hayata dönüş maçını 3 puanla atlattık. Maçtan sonra gerek Şenol Hoca, gerekse futbolcular 3 maç kazanamamanın verdiği baskıyı atlatmış olmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdiler ancak haftaya Manisaspor maçı bunu test etmemiz açısından iyi bir fırsat olacak. Umarım daha da iyi bir futbol oynayarak 2 deplasmandan 6 puanla dönmüş oluruz.
Maçın Trabzonspor adına en iyi isimleri; Onur, Mustafa Yumlu ve Burak Yılmaz'dı. Sivasspor'un agresif oyununun ve erken öne geçmemizin de etkisiyle beklerimiz pek hücuma çıkamadı ama Piotr'u da beğendiğimi söyleyebilirim. Geri 4'lü, ilk kez bir arada oynamasına rağmen oldukça uyumlu bir görüntü çizdi ancak Egemen bu takım için çok şey demek, en kısa sürede dönmesini bekliyoruz. Sivasspor'da ise Grosicki ve Kadir mükemmel oynadılar.
Maçın hakemi 2 taraf adına dengeli kararlar verdi ve genelde iyi maç yönettiğini söyleyebiliriz ancak ilk yarıda sarı kartı olan Uğur Kavuk'un topu elle kesmeye çalıştığı pozisyonda, her ne kadar pozisyonu avanataja bıraksa da pozisyonun bitiminde 2. sarı karttan kırmızı kartı çıkarması gerekiyordu. Ayrıca ilk golün hemen sonrasında 2 no'lu yardımcının Umut'un pozisyonuna kaldırdığı ofsayt bayrağı evlere şenlikti.
Bucaspor:3 Konyaspor:2 | Erdinç Yavuz Effect
Ligin kırılma maçlarından birisi olması hasebiyle nispeten kısır ve mücadelenin ön planda olduğu bir mç bekliyordum ancak hiç te beklediğim gibi olmadı.
Maçta ne ararsanız vardı; bol gol,kırmızı kartlar,penaltı,heyecan,adrenalin. Maçın içinde kırılma noktası sayılabilecek bir çok pozisyon da yaşandı. Bunların ilki, Bucaspor'un golünden hemen sonra vuku buldu. Konyaspor kornerinde Musa Çağıran güzel bir kafa vuruşuyla golü attı ancak Erdinç Yavuz çok alakasız bir yerde,saçma bir şekilde Koray'ı çekip indirince hakem de golü iptal etti. Sonrasında Bucaspor'dan Koray'ın -haklı şekilde- atılması maçtaki 2. kırılma anıydı.Zira Koray atılınca Samet Aybaba Ediz'i oyuna almak için Beto'yu oyundan çıkardı ve belki de erken koparabilecekleri bir maç sıkıntıya girdi.
Kırmızı karttan sonra Konyaspor uzun süre oyunun hakimi gibi gözükse de bu hakimiyetini pozisyona dönüştüremedi. Bolca duran top şansı buldu ancak bunları da değerlendiremedi. Ziya Doğan'ın 2. yarının başında yaptığı değişiklikler takıma biraz daha ivme kazandırd.Sağ bekten sol beke geçen Hakan Aslantaş Bucaspor'un genç sağ beki Kamil Çörekçi'ye zor anlar yaşattı. Tam "Konyaspor'un golü geliyor" hissine kapılmıştık ki sahneye yine Erdinç Yavuz çıktı. Ayakta sağlam durup Erkan'ın pozisyonuna bozmaya çalışacağına, son adam olmasına rağmen büyük bir riske girerek yatarak müdahalede bulunmaya çalışıp topa da dokunamayınca hem penaltıya sebep oldu hem de 10 kişi bıraktı Konyaspor'u. Erdinç Yavuz bu maçtaki performansıyla bana Kayseri'de (Trabzonspor) 4-2 kaybettiğimiz maçtaki performansını hatırlattı. O maçta da 2-0 öndeyken gereksiz bir penaltı yaptırmış,sonrasında kırmızı kart görmüş,soyunma odasına giderken de Kayserispor taraftarın alkışlamıştı!
Leko'nun penaltı golüyle skor 2-0 olunca herkes maçın kopacağını düşündü ancak Konyaspor çok kısa süre içinde Hakan Aslantaş'ın soldan 2 güzel ortası ve bu ortalara Polonya'lı Robak'ın kaf vuruşlarıyla skoru 2-2 yaptı. Buca'nın şaşkınlığı devam ederken Gökhan Emreciksin'in sağdan ortasında Robak'ın vuruşunu Bucaspor'un kalecisi çıkardı,ordan dönen topta da topu 70 metre süren Leko, Grajciar'ın Beşiktaş deplasmanında attığı gole benzer bir gol atarak Buca'yı hayata döndürdü.
Hafta içinde "Ziyadoganistifa" ismiyle bir internet sitesi açıp imza toplamaya başlamıştı Konyaspor taraftarı. Bakalım Ziya Doğan direnmeyi mi, yoksa bırakıp gitmeyi mi tercih edecek ama bu saatten sonra işinin çok çok zor olduğu bir gerçek.
Erdinç Yavuz oyundayken ve rakibe karşı 1 kişi fazlayken pozisyon bulamayan Konyaspor'un Erdinç Yavuz oyundan çıktıktan sonra bir anda goller bulması ve galibiyeti kaçırması ise -tesadüf müdür bilinmez ama- hayli enteresan.
Bu arada Cüneyt Çakır kusursuz bir maç yönetti. Maçın içindeki tüm kırılma noktalarında doğru kararlar verdi. Uzun zamandır izlediğim en iyi hakem performansıydı diyebilirim. Cüneyt Çakır'ın bu performansını izledikten sonra, sezonun kırılma maçı olan Fenerbahçe-Trabzonspor maçını yönetseydi Fenerbahçe 2-0 öne geçene kadar bizi o kadar dövebilir miydi diye düşünmeden de edemedim.
Maçta ne ararsanız vardı; bol gol,kırmızı kartlar,penaltı,heyecan,adrenalin. Maçın içinde kırılma noktası sayılabilecek bir çok pozisyon da yaşandı. Bunların ilki, Bucaspor'un golünden hemen sonra vuku buldu. Konyaspor kornerinde Musa Çağıran güzel bir kafa vuruşuyla golü attı ancak Erdinç Yavuz çok alakasız bir yerde,saçma bir şekilde Koray'ı çekip indirince hakem de golü iptal etti. Sonrasında Bucaspor'dan Koray'ın -haklı şekilde- atılması maçtaki 2. kırılma anıydı.Zira Koray atılınca Samet Aybaba Ediz'i oyuna almak için Beto'yu oyundan çıkardı ve belki de erken koparabilecekleri bir maç sıkıntıya girdi.
Kırmızı karttan sonra Konyaspor uzun süre oyunun hakimi gibi gözükse de bu hakimiyetini pozisyona dönüştüremedi. Bolca duran top şansı buldu ancak bunları da değerlendiremedi. Ziya Doğan'ın 2. yarının başında yaptığı değişiklikler takıma biraz daha ivme kazandırd.Sağ bekten sol beke geçen Hakan Aslantaş Bucaspor'un genç sağ beki Kamil Çörekçi'ye zor anlar yaşattı. Tam "Konyaspor'un golü geliyor" hissine kapılmıştık ki sahneye yine Erdinç Yavuz çıktı. Ayakta sağlam durup Erkan'ın pozisyonuna bozmaya çalışacağına, son adam olmasına rağmen büyük bir riske girerek yatarak müdahalede bulunmaya çalışıp topa da dokunamayınca hem penaltıya sebep oldu hem de 10 kişi bıraktı Konyaspor'u. Erdinç Yavuz bu maçtaki performansıyla bana Kayseri'de (Trabzonspor) 4-2 kaybettiğimiz maçtaki performansını hatırlattı. O maçta da 2-0 öndeyken gereksiz bir penaltı yaptırmış,sonrasında kırmızı kart görmüş,soyunma odasına giderken de Kayserispor taraftarın alkışlamıştı!
Leko'nun penaltı golüyle skor 2-0 olunca herkes maçın kopacağını düşündü ancak Konyaspor çok kısa süre içinde Hakan Aslantaş'ın soldan 2 güzel ortası ve bu ortalara Polonya'lı Robak'ın kaf vuruşlarıyla skoru 2-2 yaptı. Buca'nın şaşkınlığı devam ederken Gökhan Emreciksin'in sağdan ortasında Robak'ın vuruşunu Bucaspor'un kalecisi çıkardı,ordan dönen topta da topu 70 metre süren Leko, Grajciar'ın Beşiktaş deplasmanında attığı gole benzer bir gol atarak Buca'yı hayata döndürdü.
Hafta içinde "Ziyadoganistifa" ismiyle bir internet sitesi açıp imza toplamaya başlamıştı Konyaspor taraftarı. Bakalım Ziya Doğan direnmeyi mi, yoksa bırakıp gitmeyi mi tercih edecek ama bu saatten sonra işinin çok çok zor olduğu bir gerçek.
Erdinç Yavuz oyundayken ve rakibe karşı 1 kişi fazlayken pozisyon bulamayan Konyaspor'un Erdinç Yavuz oyundan çıktıktan sonra bir anda goller bulması ve galibiyeti kaçırması ise -tesadüf müdür bilinmez ama- hayli enteresan.
Bu arada Cüneyt Çakır kusursuz bir maç yönetti. Maçın içindeki tüm kırılma noktalarında doğru kararlar verdi. Uzun zamandır izlediğim en iyi hakem performansıydı diyebilirim. Cüneyt Çakır'ın bu performansını izledikten sonra, sezonun kırılma maçı olan Fenerbahçe-Trabzonspor maçını yönetseydi Fenerbahçe 2-0 öne geçene kadar bizi o kadar dövebilir miydi diye düşünmeden de edemedim.
10 Şubat 2011 Perşembe
Ziya Doğan Mantalitesine Dair
Bir önceki entryde Ekrem Dağ'ın gerçek adından bahsederken aklıma gerçek ismi Ziyaettin Doğan olan ancak bizim Ziya Doğan olarak bildiğimiz eski hocamız geldi.
Ziya Doğan'ı hatırlayan çoğu Trabzonspor taraftarı müteakiben Ayman'ı ve "on" libero mantalitesini hatırlar. Oynanan kısır futbolu hatırlar. Marcelinho'yu sol bekte, Musampa'yı,Szymek'i,Stepanov'u kulübede hatırlar. Velhasıl, Ziya Doğan'ı hatırlayan Trabzonspor taraftarının yüzünde bir gülümseme,tebessüm etme emaresi göremezsiniz.
Ziya Doğan'ın bir de 1. Trabzonspor Dönemi vardır "Adam gibi adam" ünvanını kazandığı. İstatistiklere bakınca başarılı gözüktüğü,kulüp tarihinde Şampiyonlar Ligi'ne en fazla yaklaşılan, seri galibiyetler alınan bir dönem olmasına rağmen, Ziya Doğan denilince çoğu Trabzonsporlu'nun aklına 2. dönem gelir.
Buradaki en önemli faktörler ;
* Başarılı olduğu dönemde, kısa bir süre önce Beşiktaş'tan teklif alan Ziya Doğan'ın ucuz sebeplerle ve takım 2. durumdayken istifa etmesi
* Ziya Doğan dönemindeki takım mücadele olarak taraftarı her ne kadar doyursa da, sonradan bakıldığında başarıdaki en büyük payenin -taraftarın çoğunluğu tarafından- Ziya Doğan'a değil de Fatih-Gökdeniz-Yattara'nın çok ekstra performanslarına verilmesidir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi "Ziya Doğan" denilince Trabzonspor taraftarının aklına birçok farklı anı,olay v.s. gelebilir. Benim aklıma ise New York'taki bir Türk Lokantası'nda izlediğim bir Trabzonspor - Konyaspor maçı gelir.
Maça başladığımız kadro aşağıdaki gibidir.
İlk 45 dakika çok kısır bir oyundan sonra 0-0 biter ki Trabzonspor son maçlarda çok ciddi gol sıkıntısı yaşamaktadır. Biz 2. yarının başında oyuna tek ofansif oyuncumuz olan Ceyhun'un girmesini beklerken Ziya Doğan'ın yaptığı değişiklikler gurbet ellerde bizi bizden alır;
2. yarının başında Ömer Rıza ve Ergin Keleş'i, Trabzon'da 0-0 devam eden bir maçta oyundan alan Ziya Doğan, yerlerine Hasan Üçüncü ve Mustafa Keçeli'yi oyuna alır.
46. dakika itibariyle orta sahamız; Ayman-Hüseyin Çimşir-Hasan the 3rd- Keçelinho'dan oluşmaktadır. Sağ bekteki Ferhat dahil oyun alanında 4 ön liberomuz,2 sol bekimiz,2 stoperimiz ve haliyle 1 kalecimiz vardır oyunda Avni Aker'de seyircisiz oynanan Konyaspor maçında. Ofansif 2 oyuncumuz ise Gökdeniz ve Yattara'dır.
Maç ne mi olur? 64. dakikada oyuna giren Ceyhun'un defansın arkasına attığı uzun topta Gökdeniz'in çok dar açıdan yaptığı vuruşu sağolsun Özden içeri alır ve 1-0 kazanırız.
İşte "Ziya Doğan" denilince benim aklıma hep bu maç ve o değişiklikler gelir. Mantalitesini sevdiğimin hocası!
Ziya Doğan'ı hatırlayan çoğu Trabzonspor taraftarı müteakiben Ayman'ı ve "on" libero mantalitesini hatırlar. Oynanan kısır futbolu hatırlar. Marcelinho'yu sol bekte, Musampa'yı,Szymek'i,Stepanov'u kulübede hatırlar. Velhasıl, Ziya Doğan'ı hatırlayan Trabzonspor taraftarının yüzünde bir gülümseme,tebessüm etme emaresi göremezsiniz.
Ziya Doğan'ın bir de 1. Trabzonspor Dönemi vardır "Adam gibi adam" ünvanını kazandığı. İstatistiklere bakınca başarılı gözüktüğü,kulüp tarihinde Şampiyonlar Ligi'ne en fazla yaklaşılan, seri galibiyetler alınan bir dönem olmasına rağmen, Ziya Doğan denilince çoğu Trabzonsporlu'nun aklına 2. dönem gelir.
Buradaki en önemli faktörler ;
* Başarılı olduğu dönemde, kısa bir süre önce Beşiktaş'tan teklif alan Ziya Doğan'ın ucuz sebeplerle ve takım 2. durumdayken istifa etmesi
* Ziya Doğan dönemindeki takım mücadele olarak taraftarı her ne kadar doyursa da, sonradan bakıldığında başarıdaki en büyük payenin -taraftarın çoğunluğu tarafından- Ziya Doğan'a değil de Fatih-Gökdeniz-Yattara'nın çok ekstra performanslarına verilmesidir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi "Ziya Doğan" denilince Trabzonspor taraftarının aklına birçok farklı anı,olay v.s. gelebilir. Benim aklıma ise New York'taki bir Türk Lokantası'nda izlediğim bir Trabzonspor - Konyaspor maçı gelir.
Maça başladığımız kadro aşağıdaki gibidir.
İlk 45 dakika çok kısır bir oyundan sonra 0-0 biter ki Trabzonspor son maçlarda çok ciddi gol sıkıntısı yaşamaktadır. Biz 2. yarının başında oyuna tek ofansif oyuncumuz olan Ceyhun'un girmesini beklerken Ziya Doğan'ın yaptığı değişiklikler gurbet ellerde bizi bizden alır;
2. yarının başında Ömer Rıza ve Ergin Keleş'i, Trabzon'da 0-0 devam eden bir maçta oyundan alan Ziya Doğan, yerlerine Hasan Üçüncü ve Mustafa Keçeli'yi oyuna alır.
46. dakika itibariyle orta sahamız; Ayman-Hüseyin Çimşir-Hasan the 3rd- Keçelinho'dan oluşmaktadır. Sağ bekteki Ferhat dahil oyun alanında 4 ön liberomuz,2 sol bekimiz,2 stoperimiz ve haliyle 1 kalecimiz vardır oyunda Avni Aker'de seyircisiz oynanan Konyaspor maçında. Ofansif 2 oyuncumuz ise Gökdeniz ve Yattara'dır.
Maç ne mi olur? 64. dakikada oyuna giren Ceyhun'un defansın arkasına attığı uzun topta Gökdeniz'in çok dar açıdan yaptığı vuruşu sağolsun Özden içeri alır ve 1-0 kazanırız.
İşte "Ziya Doğan" denilince benim aklıma hep bu maç ve o değişiklikler gelir. Mantalitesini sevdiğimin hocası!
Biliyor muydunuz? (1)
Beşiktaş'a Gaziantepspor'dan transfer olan, Avusturya Milli Takımı'nda da görev yapan Mardinli futbolcu Ekrem Dağ'ın gerçek isminin "Ekrem Hayyam Dağ" olduğunu...
8 Şubat 2011 Salı
Emre Belözoğlu Trabzon'da Islıklanırsa Neden Islıklanır?
Hepinizin malumu, uzun bir aradan sonra yarın Trabzon'da milli maç var . Trabzon'daki son milli maç olan Gürcistan maçı esnasında iş seyahati gereği Trabzon'da olup maça giden Galatasaraylı bir arkadaşım "Şota sahaya çıktığında stat yıkıldı resmen" demişti ve bizim milli oyuncularımıza gerek maç öncesinde,gerekse maç sırasında çok fazla destek verilmediğinden bahsetmişti - ki sözkonusu maç puan maçıydı.
Yarınki milli maç öncesinde, milli takımda oynayan 6 Trabzonsporlu'nun ve milli takımın genel performanslarından daha fazla merak ettiğim şey taraftarın takıma yaklaşımının ne yönde olacağı. Organize bir protesto beklemiyorum ancak ciddi puan farkıyla önde olduğu ligde oyundan çıkan oyuncusunu -çok küçük bir kesim de olsa-yuhlayan şehrin taraftarının, kendisine azılı düşman bellediği ve kendince şer odağı olarak gördüğü ve hatta "Bizans" diye adlandırdığı takımların oyuncularına ufak ta olsa çatlak ses çıkarmamaları - bana göre- pek ihtimal dahilinde değil. Bunun böyle olmasını istiyorum ve tasvip ediyorum anlamında söylemiyorum ama bana göre yarın bu olay yaşanacak. Islıklanmaya en yakın isim ise -yine şahsi tahminim- Emre Belözoğlu'dur.
Peki bir taraftar milli maçta kendi oyuncusunu neden ıslıklayabilir? Trabzonspor taraftarının üzerinden değerlendirirsek sebepleri şöyle sıralayabiliriz;
Yarın maçta bir ıslıklama ya da protesto etme olayı olursa hepimiz biliyoruz ki medyada olay bir kez daha Trabzon'un vatan hainliğine kadar gidecek. Ancak böyle bir olay yaşanırsa, Oğuz Çetin'in tabiriyle milli hassasiyetleri yüksek bir şehir olan Trabzon'da, "Milli takım nasıl oluyor da ıslıklanıyor? " diye kimse sormayacak, düşünmeyecek. Kimse olayın sosyolojik boyutuna bakmayacak. Kimse bu insanların psikolojilerini senelerdir alt üst eden Türk Futbolu'na dair sebeplerle,çarpıklıklarla ilgilenmeyecek. Herkes işin kolayına kaçacak.
Ve bu kenti, bu insanları kimse asla anlamayacak, anlamaya çalışmayacak...
Dipnot: Islıklayan birisi haklıdır demiyorum. Milli takım forması giyen adamın o forma altındayken protesto edilmesine ben de karşıyım. Ama o insanları da anlamak lazım,olayın sebeplerine kafa yormak lazım.
Yarınki milli maç öncesinde, milli takımda oynayan 6 Trabzonsporlu'nun ve milli takımın genel performanslarından daha fazla merak ettiğim şey taraftarın takıma yaklaşımının ne yönde olacağı. Organize bir protesto beklemiyorum ancak ciddi puan farkıyla önde olduğu ligde oyundan çıkan oyuncusunu -çok küçük bir kesim de olsa-yuhlayan şehrin taraftarının, kendisine azılı düşman bellediği ve kendince şer odağı olarak gördüğü ve hatta "Bizans" diye adlandırdığı takımların oyuncularına ufak ta olsa çatlak ses çıkarmamaları - bana göre- pek ihtimal dahilinde değil. Bunun böyle olmasını istiyorum ve tasvip ediyorum anlamında söylemiyorum ama bana göre yarın bu olay yaşanacak. Islıklanmaya en yakın isim ise -yine şahsi tahminim- Emre Belözoğlu'dur.
Peki bir taraftar milli maçta kendi oyuncusunu neden ıslıklayabilir? Trabzonspor taraftarının üzerinden değerlendirirsek sebepleri şöyle sıralayabiliriz;
- Türkiye'de yıllardır hakedenlerin değil büyük(!) takımda oynayanların - hatta büyük(!) takımda yıl boyunca sağlık tedavisi görenlerin- milli takıma alındığı sisteme karşıdır ıslıklayan taraftar.
- Milli takımda oynayan bazı oyuncuları her hafta soyunma odası basan,etrafa tehditler savuran, hukukun gücünü hiçe sayıp gücün hukukuna dayalı bir sistemin patronluğunu yapmaya soyunan bazı yöneticilerin,başkanların temsilcisi olarak görür ve sisteme olan karşıtlığını,kinini onları protesto ederek gösterir ıslıklayan taraftar.
- Milli takımda oynayan bazı oyuncuları kendi başarısızlıklarını örtmek ve kendisinden kat kat üstün oynayarak,bileğinin hakkıyla lider olan bir takımın psikolojisini,dengesini bozmak isteyen bazı teknik direktörlerin sahadaki temsilcileri olarak görür ve buna olan öfkesini, milli takımın değil onun temsilcisi olarak gördüğü futbolcuyu protesto ederek gösterir ıslıklayan taraftar.
Yarın maçta bir ıslıklama ya da protesto etme olayı olursa hepimiz biliyoruz ki medyada olay bir kez daha Trabzon'un vatan hainliğine kadar gidecek. Ancak böyle bir olay yaşanırsa, Oğuz Çetin'in tabiriyle milli hassasiyetleri yüksek bir şehir olan Trabzon'da, "Milli takım nasıl oluyor da ıslıklanıyor? " diye kimse sormayacak, düşünmeyecek. Kimse olayın sosyolojik boyutuna bakmayacak. Kimse bu insanların psikolojilerini senelerdir alt üst eden Türk Futbolu'na dair sebeplerle,çarpıklıklarla ilgilenmeyecek. Herkes işin kolayına kaçacak.
Ve bu kenti, bu insanları kimse asla anlamayacak, anlamaya çalışmayacak...
Dipnot: Islıklayan birisi haklıdır demiyorum. Milli takım forması giyen adamın o forma altındayken protesto edilmesine ben de karşıyım. Ama o insanları da anlamak lazım,olayın sebeplerine kafa yormak lazım.
6 Şubat 2011 Pazar
Trabzonspor:0 MP Antalyaspor:0 | Düştüysek Kalkarız, Daha Ölmedik!
Maç boyunca Antalyaspor'dan 9 tane faza şut atmışız. Kaleyi bulan şut sayılarında ise bu fark sadece 1'e düşmüş! Maçın özeti bu olsa gerek.
Maça takım olarak istekli başladık,ilk dakikada Engin'in kaçırdığı golden sonra çoğu duran toplardan olmak üzere birçok pozisyon bulduk. Bu pozisyonların özellikle 3-4 tanesi kaleci karşıya karşıya pozisyonlar kadar net pozisyonlardı ancak Giray ve Burak bir türlü kaleyi tutturamadılar. O kadar net durumda vurulan kafaların hiçbirisinin gol olmaması tek kelimeyle beceriksizlik. Bunların üzerine bir de gözünün önündeki pozisyona penaltı çalmayan Hüseyin Göçek'in beceriksizliği eklenince ilk yarı golsüz tamamlandı.
İkinci yarıda ise ilk yarıdaki kadar pozisyon üretemedik. Dakikalar ilerledikçe beklenildiği üzere stadyumdaki stres katsayısı arttı. Bu da hem tribünlerin hem de takımın performansına olumsuz yansıdı. Oyuna girenler de skorun değişmesine katkı sağlayamayınca maç ta başladığı gibi bitti. Bu arada son 10 dakikada maçı kaybetmediysek bunu da tıpkı Eskişehir maçında olduğu gibi Onur'a borçluyuz.
Futbolcular bazında bakacak olursak; Burak etkiliydi diyebiliriz,rakibi oldukça yordu ama asıl yapması gereken işi -gol atmak- girdiği pozisyonlarda yapamadı. Mustafa Yumlu iyiydi. Serkan her zamanki gibiydi.Colman hala düzelemedi. Umut çok silikti,pozisyona dahi giremedi. İç sahadaki maçlar için Pawel'in takıma bir an önce uyum sağlaması lazım. Jaja 2. yarı biraz hareketlendiyse de maç genelinde istenen seviyede değildi. Biz takım olarak kanatları etkin kullanamadığımız,oyunu kanatlara yayamadığımız müddetçe Jaja'dan istediğimiz verimi almamız zor.
Sonuç olarak; duran toplar haricinde çok fazla pozisyona girememiş olsak ta duran toplardan bu kadar net fırsatlar yakalıyorsan golü atacaksın. Atamazsan 2 puan daha kaybedersin.
Puan durumuna baktığımızda lig tamamen yeniden başladı diyebiliriz ancak moral-motivasyon açısından rakiplerimize göre daha dezavantajlı olan biziz. Ama nasıl düştüysek, ayağa kalkmasını da biliriz.
Maça takım olarak istekli başladık,ilk dakikada Engin'in kaçırdığı golden sonra çoğu duran toplardan olmak üzere birçok pozisyon bulduk. Bu pozisyonların özellikle 3-4 tanesi kaleci karşıya karşıya pozisyonlar kadar net pozisyonlardı ancak Giray ve Burak bir türlü kaleyi tutturamadılar. O kadar net durumda vurulan kafaların hiçbirisinin gol olmaması tek kelimeyle beceriksizlik. Bunların üzerine bir de gözünün önündeki pozisyona penaltı çalmayan Hüseyin Göçek'in beceriksizliği eklenince ilk yarı golsüz tamamlandı.
İkinci yarıda ise ilk yarıdaki kadar pozisyon üretemedik. Dakikalar ilerledikçe beklenildiği üzere stadyumdaki stres katsayısı arttı. Bu da hem tribünlerin hem de takımın performansına olumsuz yansıdı. Oyuna girenler de skorun değişmesine katkı sağlayamayınca maç ta başladığı gibi bitti. Bu arada son 10 dakikada maçı kaybetmediysek bunu da tıpkı Eskişehir maçında olduğu gibi Onur'a borçluyuz.
Futbolcular bazında bakacak olursak; Burak etkiliydi diyebiliriz,rakibi oldukça yordu ama asıl yapması gereken işi -gol atmak- girdiği pozisyonlarda yapamadı. Mustafa Yumlu iyiydi. Serkan her zamanki gibiydi.Colman hala düzelemedi. Umut çok silikti,pozisyona dahi giremedi. İç sahadaki maçlar için Pawel'in takıma bir an önce uyum sağlaması lazım. Jaja 2. yarı biraz hareketlendiyse de maç genelinde istenen seviyede değildi. Biz takım olarak kanatları etkin kullanamadığımız,oyunu kanatlara yayamadığımız müddetçe Jaja'dan istediğimiz verimi almamız zor.
Sonuç olarak; duran toplar haricinde çok fazla pozisyona girememiş olsak ta duran toplardan bu kadar net fırsatlar yakalıyorsan golü atacaksın. Atamazsan 2 puan daha kaybedersin.
Puan durumuna baktığımızda lig tamamen yeniden başladı diyebiliriz ancak moral-motivasyon açısından rakiplerimize göre daha dezavantajlı olan biziz. Ama nasıl düştüysek, ayağa kalkmasını da biliriz.
Trabzonspor- MP Antalyaspor | Maç Öncesi
Antalyaspor maçı 2 haftadır kazanamayan Trabzonsporumuz için sezonun geri kalanının gidişatını direkt olarak etkileyebilecek çok önemli bir maç. Cuma günü Bursasor'un, dün de Fenerbahçe'nin kazanması maçın önemini bir kat daha arttırdı. Üstüste gelen puan kayıplarıyla yaşanan moral bozukluğunu gidermek için bir haftadır tüm camianın seferber olduğuna şahit olduk. Herkesin beklentisi bu maçtan alınacak 3 puanla takımın özgüveninin yerine gelmesi ve kara bulutların dağıtılması.
Saha dışı faktörlerden sonra biraz da saha içi faktörlerden bahsedecek olursak; Antalyaspor ligin -özellikle kendi sahasında-iyi takımlarından. Klasik 4-3-3 taktiğiyle oynuyorlar. Her ne kadar orta sahada çok koşan,rakibin oyununu bozabilecek tarzda 3 oyuncuyla oynasalar da (bu maç için Kerem Şeras,İbrahim Dağaşan,Sedat Ağçay) çok iyi defans yaparak oyunu kitleyebilecek bir takım olduklaırnı düşünmüyorum. Kendi oyunlarını oynayarak rakibi oyundan düşürmeye yönelik bir oyun anlayışları var. Tandemde Deniz Barış-Ali Turan ikilisi var ki Umut ve Burak'ın bu ikiliye çok zor anlar yaşatacaklarını tahmin ediyorum. Ortasahada hızlı top dolaştırıp Antalyaspor ortasahasına üstünlük sağlarsak sonuca rahat ulaşabileceğimizi düşünüyorum.
Rakipten en çok çekindiğim isim Tita. Defansif yönü çok kuvvetli olmasa da son maçlarda sağ bek Erkan Sekman'ın sağ kanattan etkili çıkışları var. Mehmet Özdilek normalde sol kanatta oynattığı Tita'dan, bu maçta Serkan Balcı'nın yerine Cale'nin karşısında faydalanmak isteyebilir. Orayı iyi tıkamamız lazım. Onun dışında Mehmet Yılmaz'ın bize çok fazla sorun yaşatacağını düşünmüyorum. Mustafa Yumlu ve Giray'ın rahat mücadele edebileceği tarzda bir yapısı var eski 10 numaramızın.
Umarım golü erken buluruz. Zira bulamazsak -öyle olmaması lazım ama- takımın ve taraftarın üzerindeki gerginlik,stres ister istemez artacak. Bunun üzerine bir de Ömer Çatkıç'ın her büyük maçta yaptığı gibi tribünlere provoke etmeye yönelik yavaş hareketlerini izleyeceğiz. Hakem Hüseyin Göçek'in de Türkiye'de oyunu en sık kesen, maçın temposunu en fazla düşüren hakem olduğunu düşünürsek geç gelecek bir golün birçok açıdan kriz yaratma olasılığı yüksek.
Gol ne zaman gelrise gelsin, yeter ki gelsin.. Ve yeter ki o gol ya da goller bize galibiyeti getirsin. Camia bütünüyle silkelensin,kendine gelsin. Moraller yükselsin,yüzler gülsün. Bir Pazartesi sendorumu daha yaşanmasın. O sene bu sene olsun.
Amin!
Saha dışı faktörlerden sonra biraz da saha içi faktörlerden bahsedecek olursak; Antalyaspor ligin -özellikle kendi sahasında-iyi takımlarından. Klasik 4-3-3 taktiğiyle oynuyorlar. Her ne kadar orta sahada çok koşan,rakibin oyununu bozabilecek tarzda 3 oyuncuyla oynasalar da (bu maç için Kerem Şeras,İbrahim Dağaşan,Sedat Ağçay) çok iyi defans yaparak oyunu kitleyebilecek bir takım olduklaırnı düşünmüyorum. Kendi oyunlarını oynayarak rakibi oyundan düşürmeye yönelik bir oyun anlayışları var. Tandemde Deniz Barış-Ali Turan ikilisi var ki Umut ve Burak'ın bu ikiliye çok zor anlar yaşatacaklarını tahmin ediyorum. Ortasahada hızlı top dolaştırıp Antalyaspor ortasahasına üstünlük sağlarsak sonuca rahat ulaşabileceğimizi düşünüyorum.
Rakipten en çok çekindiğim isim Tita. Defansif yönü çok kuvvetli olmasa da son maçlarda sağ bek Erkan Sekman'ın sağ kanattan etkili çıkışları var. Mehmet Özdilek normalde sol kanatta oynattığı Tita'dan, bu maçta Serkan Balcı'nın yerine Cale'nin karşısında faydalanmak isteyebilir. Orayı iyi tıkamamız lazım. Onun dışında Mehmet Yılmaz'ın bize çok fazla sorun yaşatacağını düşünmüyorum. Mustafa Yumlu ve Giray'ın rahat mücadele edebileceği tarzda bir yapısı var eski 10 numaramızın.
Umarım golü erken buluruz. Zira bulamazsak -öyle olmaması lazım ama- takımın ve taraftarın üzerindeki gerginlik,stres ister istemez artacak. Bunun üzerine bir de Ömer Çatkıç'ın her büyük maçta yaptığı gibi tribünlere provoke etmeye yönelik yavaş hareketlerini izleyeceğiz. Hakem Hüseyin Göçek'in de Türkiye'de oyunu en sık kesen, maçın temposunu en fazla düşüren hakem olduğunu düşünürsek geç gelecek bir golün birçok açıdan kriz yaratma olasılığı yüksek.
Gol ne zaman gelrise gelsin, yeter ki gelsin.. Ve yeter ki o gol ya da goller bize galibiyeti getirsin. Camia bütünüyle silkelensin,kendine gelsin. Moraller yükselsin,yüzler gülsün. Bir Pazartesi sendorumu daha yaşanmasın. O sene bu sene olsun.
Amin!
5 Şubat 2011 Cumartesi
Vahid Halilhodzic
Galibiyet yüzdesi bu kadar düşük olmasına ve Trabzonspor'da sportif hiçbir başarı sağlayamadan gitmiş olmasına rağmen buna karşın onun kadar sevilen başka bir isim hatırlamıyorum. Zira Trabzonspor atkısının onun kadar yakıştığı çok fazla hocamız da olmadı şimdiye kadar.
Çok dobra insandı , gerek Trabzon'da gerekse Türk Futbolu'nda gördüğü çarpıklıkları hesap-kitap yapmadan, açıkça yüzüne vuruyordu herkesin. Trabzon'da -futbolcular dahil- büyük bir kesime yaranamamasının altında da bu gerçek yatıyor zaten. E tabi futbolcuların bankaya koşarak gidip sahada yürüdüklerinden, Trabzonluların Trabzon'u Dünyanın en büyük takımı zannettiklerinden, soyunma odasında sigara içen futbolcuların varlıklarından bahsedersen kimseye yaranamazsın tabi Vahid Hoca.
Antalya'da düzenlenen seminerde konuşmuş ve yine çok doğru laflar etmiş ; "Trabzonspor'un tek rakibi kendisidir" demiş. 1 yıl kalmasına rağmen Trabzon'u ne kadar iyi özümsediğinin bir kanıtıdır bu cümle. Umarım senin de düşündüğün gibi Trabzonspor bu yıl şampiyon olur ve umarım yollarımız birgün tekrar kesişir Vahid Amca.
Çok dobra insandı , gerek Trabzon'da gerekse Türk Futbolu'nda gördüğü çarpıklıkları hesap-kitap yapmadan, açıkça yüzüne vuruyordu herkesin. Trabzon'da -futbolcular dahil- büyük bir kesime yaranamamasının altında da bu gerçek yatıyor zaten. E tabi futbolcuların bankaya koşarak gidip sahada yürüdüklerinden, Trabzonluların Trabzon'u Dünyanın en büyük takımı zannettiklerinden, soyunma odasında sigara içen futbolcuların varlıklarından bahsedersen kimseye yaranamazsın tabi Vahid Hoca.
Antalya'da düzenlenen seminerde konuşmuş ve yine çok doğru laflar etmiş ; "Trabzonspor'un tek rakibi kendisidir" demiş. 1 yıl kalmasına rağmen Trabzon'u ne kadar iyi özümsediğinin bir kanıtıdır bu cümle. Umarım senin de düşündüğün gibi Trabzonspor bu yıl şampiyon olur ve umarım yollarımız birgün tekrar kesişir Vahid Amca.
Trabzonsporlu Balık
3 İstanbul takımının taraftarları başta olmak üzere alıştık artık bizimle "hamsi" denilerek dalga geçilmesine. Her ne kadar içinde zerre kadar zeka pırıltısı taşımayan bu espriyle(!) bizi kızdırdıklarını zannetseler ve "hamsi"yi kullanarak akılları sıra "Siz yöresel takımsınız,biz büyük takımız(!)" mesajı verseler de biz bundan zerre kadar gocunmayız. Zira "hamsi" gururudur Trabzonluların ve hatta Trabzonlu olmayan Trabzonsporluların. Sanayisi olmayan o bölgenin en önemli geçim kaynaklarından biridir çünkü. Ve Trabzonsporla birlikte o bölge halkının yüzünü en fazla güldüren unsurlardan bir tanesidir, çoğu insanın rızkıdır çünkü.
Bu kadar hamsi muhabbetinden sonra yazının başlığına istinaden "Trabzonsporlu Balık"ın hamsi olduğunu düşünebilirisiniz. Hamsi de Trabzonsporludur tabi (en az Malagalı olduğu kadar) ancak benim bahsedeceğim balık başka. Her ne kadar tatlı sularda da yaşasa, her ne kadar Trabzon'u hiç görmemiş de olsa, her ne kadar anavatanı Güney Amerika da olsa, o doğuştan Trabzonsporlu. Tıpkı hayatında Trabzon'u hiç görmemiş, nüfus cüzdanında "Trabzon" yazmayan milyonlarca Trabzonsporlu gibi. O doğuştan bordo-mavi. O; Kardinal Tetra.
Her ne kadar aslen Güney Amerikalı da olsa, Kardinal Tetra belki de kulübümüzün maskotu,simgesi v.s. olabilir belki, Trabzonlu olmayan Trabzonsporluları temsilen... Ne dersiniz? Ne de olsa doğuştan bordo-mavi! Ne de olsa 'Bize Her Trabzon', Güney Amerika da dahil!
Bu kadar hamsi muhabbetinden sonra yazının başlığına istinaden "Trabzonsporlu Balık"ın hamsi olduğunu düşünebilirisiniz. Hamsi de Trabzonsporludur tabi (en az Malagalı olduğu kadar) ancak benim bahsedeceğim balık başka. Her ne kadar tatlı sularda da yaşasa, her ne kadar Trabzon'u hiç görmemiş de olsa, her ne kadar anavatanı Güney Amerika da olsa, o doğuştan Trabzonsporlu. Tıpkı hayatında Trabzon'u hiç görmemiş, nüfus cüzdanında "Trabzon" yazmayan milyonlarca Trabzonsporlu gibi. O doğuştan bordo-mavi. O; Kardinal Tetra.
Her ne kadar aslen Güney Amerikalı da olsa, Kardinal Tetra belki de kulübümüzün maskotu,simgesi v.s. olabilir belki, Trabzonlu olmayan Trabzonsporluları temsilen... Ne dersiniz? Ne de olsa doğuştan bordo-mavi! Ne de olsa 'Bize Her Trabzon', Güney Amerika da dahil!
2 Şubat 2011 Çarşamba
Trabzonspor - MP Antalyaspor | Hüseyin Göçek
Antalyaspor maçının hakemi Hüseyin Göçek olarak açıklandıktan sonra TFF'den Hüseyin Göçek'in yönettiği son Trabzonspor maçlarına göz attım ve bir de ne göreyim; Hüseyin Göçek'in yönettiği son 2 Trabzonspor maçında da rakip Antalyaspor. Biri geçen yıl Mart ayıdna kupada 2-0 kazandığımız maç, diğeri ise ligin ilk yarısında elektriklerin kesildiği ve 0-0 biten maç.
Geçen haftaki Fenerbahçe maçının hakemi Bünyamin Gezer'di, tıpkı ligin ilk yarısındaki Fenerbahçe maçında olduğu gibi.. Atamalar ilginç gerçekten.
Hüseyin Göçek'e dönecek olursak; ligde uzak ara en sevmediğim hakem diyebilirim. Zira bizim oyun yapımıza çok ters bir hakemlik anlayışı var. Onun hakem olduğu maçlarda oyun gereksiz yere ve çok uzun sürelerle duruyor, faulleri hemen kullandırtmayıp oyunculara uzun uzun nasihatler vererek maçın temposunun iyice düşmesine yol açıyor -ki bu da bizim gibi oyunu hızlı oynamaya çalışan bir takım için dezavantaj-.
Umarım Pazar günü oyunun hızını kesmeden adil bir maç yönetir. Allah hakem şansı versin.
Geçen haftaki Fenerbahçe maçının hakemi Bünyamin Gezer'di, tıpkı ligin ilk yarısındaki Fenerbahçe maçında olduğu gibi.. Atamalar ilginç gerçekten.
Hüseyin Göçek'e dönecek olursak; ligde uzak ara en sevmediğim hakem diyebilirim. Zira bizim oyun yapımıza çok ters bir hakemlik anlayışı var. Onun hakem olduğu maçlarda oyun gereksiz yere ve çok uzun sürelerle duruyor, faulleri hemen kullandırtmayıp oyunculara uzun uzun nasihatler vererek maçın temposunun iyice düşmesine yol açıyor -ki bu da bizim gibi oyunu hızlı oynamaya çalışan bir takım için dezavantaj-.
Umarım Pazar günü oyunun hızını kesmeden adil bir maç yönetir. Allah hakem şansı versin.
Uyanık Olmak
2010/2011 sezonu 6. hafta bitimi itibariyle puan durumu şu şekildeymiş : (Bursaspor'un tam 7 puan gerisinde 4. sıradayız)
2010/2011 sezonu 19. hafta bitimi itibariyle ise tablo şu şekilde: ( Bursaspor'un 2, Fenerbahçe'nin 4 puan önündeyiz. Fenerbahçeyle maçını -mağlubiyetle de olsa- geçtik,tarihimizde Avni Aker'de hiç kaybetmediğimiz Bursaspor'la ise iç sahada oynayacağız.)
2 haftada 5 puan kaybederek kredimizin önemli bir kısmını kullandığımız doğrudur.İstanbul medyasının da bunu fırsat bilerek ortalığı "Fenerbahçe şampiyon olur, Trabzonspor bitti,mahvoldu" şeklinde yaygaraya koparması normaldir.
Bizim Trabzonspor taraftarları olarak 6.-19. hafta puan durumlarına dikkatlice bakıp, bu takımın nereden nereye geldiğini iyi irdelememiz ve takımın arkasında sapasağlam durmamız gerekiyor. Bu saatten sonra Avni Aker'de duyulacak her ıslık sesinin İstanbul Medyası'nda "Avni Aker'de futbolcular taşlandı" kıvamında yansıtılacağını unutmamamız lazım.
1 Şubat 2011 Salı
Jan Başkan; Hayalimdeki Tribün Lideri Profili
Hayatımda çok kez deplasmana gittim ancak bu deplasman seyahatlerinin hiçbir tanesi tribün gruplarıyla birlikte olmadı (BMN'yi tribün grubu olarak saymıyorum,BMN başka tür birşey). Tribün gruplarıyla seyahat etmememin belli sebepleri var: otobüslerde "emanet" diye tabir edilen alet-edavatın eksik olmaması, bolca sigara-alkol-ot(!) tüketilmesi ve bu maddelerin etkisini göstermeye başladığı andan itibaren yol boyunca verilen molalarda insanların rahatsız edilmesi,mallarının yağmalanması,dövülmesi v.s. Olaya bu çerçeveden bakacak olursa sözkonusu tribün grupları isterlerse 34 maçın 34'üne de gitmiş olsunlar, onları "Trabzonspor'a yürekten gönül veren insanlar" olarak tanımlamam zor. Zira bu şekilde yapılan seyahatler,kalabalık olmalarından ve kafalarının güzel olmasından kaynaklanan güvenle yaptıkları hareketler, ettikleri kavgalar onlar için bir yaşam tarzı haline dönüşmüş ve bana göre onların vazgeçemdikleri de Trabzonspor değil, bu yaşam tarzı.
Şu anda Trabzonspor tribünleri için "Tribün lideri kim?" denildiğinde akla "Jan Başkan"ın ismi geliyor. Kendisinin adını çok duydum ancak Trabzon'a gittiğim maçlarda deniz tarafı kale arkasını pek tercih etmediğim için kendisiyle aynı tribünde ilk kez maç seyretme şansım bu seneki Bursa deplasmanında oldu. Maçın 2. yarısında kafaya çıktı ve tribün olayına hakim olduğunu kısa sürede gösterdi.
Kendisini 2. kez Pazar günü Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda gördüm ancak tribünde değil, tuvalette. Maç öncesi ihtiyaç gidermek için tuvalete girdiğimizde arkamızdan da kalabalık bir grubun içeriye girmesi bir oldu. Jan Başkan Trabzon-İstanbul seyahati boyunca kafası bi dünya olmuş,ayakta zor duran bir arkadaşı almış getirmiş tuvalete,çocuğa aynada suratını göstererek "Bu halin ne oğlum,bak şu suratının haline,bunun için mi deplasmana geliyorsun? Bu halinle neden millete iş oluyorsun sabahtan beri, bu kaçıncı?" diyerek inletti tuvaleti. Yanındakilerin araya girmeye çalışmasına rağmen çocuğu uzun süre bırakmadı ve aynı şeyleri tekrarlayıp durdu.
Belki basit bir olay gibi gözükebilir ancak bir tribün liderinin olaya bakışını göstermesi açısından beni çok mutlu etti o akşam gördüklerim. Zaten Trabzon'daki arkadaşlardan da bugüne kadar sürekli olumlu şeyler duyuyordum Jan Başkan'la ilgili, ne kadar sevilen,ne kadar iyi bir insan olduğuna ve tribüne ne kadar hakim olduğuna dair.
Bundan sonrası için Jan Başkan'ın bakış açısının Trabzonspor tribünlerine gönül veren,"tribüncü" diye tabir ettiğimiz tüm arkadaşlarımıza yansımasını ve Trabzonlu Gençler'in bir an önce Maraton'un ortasına geçerek Farozlular zamanındaki Maraton tribünü ruhunu canlandırmasını temenni ediyorum.
Şu anda Trabzonspor tribünleri için "Tribün lideri kim?" denildiğinde akla "Jan Başkan"ın ismi geliyor. Kendisinin adını çok duydum ancak Trabzon'a gittiğim maçlarda deniz tarafı kale arkasını pek tercih etmediğim için kendisiyle aynı tribünde ilk kez maç seyretme şansım bu seneki Bursa deplasmanında oldu. Maçın 2. yarısında kafaya çıktı ve tribün olayına hakim olduğunu kısa sürede gösterdi.
Kendisini 2. kez Pazar günü Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda gördüm ancak tribünde değil, tuvalette. Maç öncesi ihtiyaç gidermek için tuvalete girdiğimizde arkamızdan da kalabalık bir grubun içeriye girmesi bir oldu. Jan Başkan Trabzon-İstanbul seyahati boyunca kafası bi dünya olmuş,ayakta zor duran bir arkadaşı almış getirmiş tuvalete,çocuğa aynada suratını göstererek "Bu halin ne oğlum,bak şu suratının haline,bunun için mi deplasmana geliyorsun? Bu halinle neden millete iş oluyorsun sabahtan beri, bu kaçıncı?" diyerek inletti tuvaleti. Yanındakilerin araya girmeye çalışmasına rağmen çocuğu uzun süre bırakmadı ve aynı şeyleri tekrarlayıp durdu.
Belki basit bir olay gibi gözükebilir ancak bir tribün liderinin olaya bakışını göstermesi açısından beni çok mutlu etti o akşam gördüklerim. Zaten Trabzon'daki arkadaşlardan da bugüne kadar sürekli olumlu şeyler duyuyordum Jan Başkan'la ilgili, ne kadar sevilen,ne kadar iyi bir insan olduğuna ve tribüne ne kadar hakim olduğuna dair.
Bundan sonrası için Jan Başkan'ın bakış açısının Trabzonspor tribünlerine gönül veren,"tribüncü" diye tabir ettiğimiz tüm arkadaşlarımıza yansımasını ve Trabzonlu Gençler'in bir an önce Maraton'un ortasına geçerek Farozlular zamanındaki Maraton tribünü ruhunu canlandırmasını temenni ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)