18 Aralık 2011 Pazar

Trabzonspor Maçlarına Trabzon Bölgesi Hakemi İstiyoruz!

Türkiye'de futbolla ilgilenen kesimin % 90'ı 3 İstanbul Takımı taraftarı mı? Evet.

Dolayısıyla Türkiye'de maç yöneten hakemlerin % 90'ı muhtemelen 3 büyük takım taraftarı mı? Evet.

T(ürkiye) F(enerbahçe) F(ederasyonu) yıllarıdır bu hakemlerin dürüst maç yönetecekleri varsayımıyla bu hakemleri tuttukları takımın maçına veriyor mu? Veriyor.

Hatta Trabzonspor'un 3 İstanbul takımıyla oynadığı maçlara da 3 İstanbul takımını tutan, İstanbul Bölgesi hakemlerini dürüst olacakları varsayımıyla veriyor mu? Veriyor.

Bundan böyle - özellikle derbi maçlarına- Trabzon Bölgesi'nden hakem istiyoruz!

12 Aralık 2011 Pazartesi

(Sistemin Uşağı) Olmak ya da Olmamak


     "Böyle gelmiş, böyle gider."  Kolaycıların,statükocuların en sevdikleri, kendilerine motto olarak kabul ettikleri cümle.

     Onların mantıklarına göre Türkiye'de her alanda geçerli belli bir sistem var. Siz de bir yerlere gelmek istiyorsanız o sistemin bir dişlisi olmak zorundasınız. İstediğiniz gibi at koşturabilmeniz için belli mevkilerde tanıdıklarınızın olması lazım. Sonrası zaten kolay. (Bkz. GG)

     İstisnalar hariç TBMM'yi işgal eden vekillerin çoğu da bu sebeplerle vekil olma yolunu seçiyorlar. Ve sonrasında da bulundukları konumu korumak, dokunulmazlık zırhından mahrum kalmamak, Türkiye'de seçilmiş 550 önemli kişi biri olmanın hissettirdiği egodan mahrum kalmamak için kısa sürede sistemin dişlisi haline dönüşüyorlar. Dönüşmeyenleri ise sistem kendi içinde ayıklıyor zaten.

     Yukarıda yazdıklarım bilmediğim hususlar değildi. Ancak Cuma gecesi TBMM'de gerçekleştirilen Spor'da Şiddeti Önlemeye Yönelik 6222 Sayılı Kanunu'nun değiştirilmesi konusundaki görüşmeleri izledim ve düşüncelerimde yanılmadığımı bir kez daha teyit etmiş oldum.

     Yasanın değişimini savunan ve söz alan isimlerden en çok dikkatimi çeken isim ana muhalafet partisi milletvekili oldu . Konuşmasının hemen başında "Şike yoktur,yapılmamıştır" minvalinde bir şey söyledi. Yanlış görmediysem yakasında da FB rozeti vardı (kesin vardı diyemem). Ve sonrasında 20 dakika boyunca demagoji yaptı durdu. Merak edip kişisel internet sayfasını ziyaret ettim. Özgeçmişinde şöyle bir ibare var; "Hep solcu oldu. Hep emekten yana durdu".

     Özgeçmişine büyük bir gururla bunları yazan insan, iddianamenin açıklandığı gün(yani görmek isteyen birisi için her şey ayan beyan ortaya çıkmışken) konuşmasına "Şike yapılmamıştır" diyerek başlıyor.. Vay be!

     Aynı şekilde ana muhalefet partisi temsilcisinden önce ve sonra konuşan hükümetin ve diğer muhalefet partisinin vekilleri de demagojiden başka bir şey yapmadılar.

     Trabzonlu vekiller mi? Onları hiç sormayın zaten...

     Halbuki ilk söz alan Sırrı Süreyya Önder'in sorusu "Niye?" ve madde görüşülmeye başlandıktan sonra söz alan Hasip Kaplan'ın sorusu "Bu aceleniz neden?" gayet açık ve netti. Cevabı olan bir insan için cevaplaması çok basit sorulardı..Ama cevabı olan bir insan için. Sistemin dişlilerinden birisi olmaya uğraşan bir insan için değil.

     "Beni radyasyon değil Türkiye'deki sistem kanser etti" demişti bir keresinde rahmetli Kazım Koyuncu. Onu alıp götüren sistem bizi de yiyip bitirmeye devam ediyor. Zira sistemin çarklıları hallerinden ve yaptıklarından memnun bir şekilde, vicdan azabı duymadan yaşamlarını devam ettiriyorlar. Güçlülerin duymadıkları bu azabı "Sistem neden böyle? Ülkemiz neden böyle? Biz bunu haketmiyoruz" diye düşünen ve sistemin bu şekilde olmasını kabullenemeyen bizler çekiyoruz. Ve bu da bizi kanser ediyor/edecek.

     Sistemin mevcut Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar. Gencecik oğlunu bir trafik kazasında kaybetmiş bir baba. Yani dünya işlerinin ne kadar fani ve boş işler olduğunu en iyi bilen/bilmesi gereken insan. Ancak son günlerde gazetelere düşen telefon görüşmelerinden pek de öyle olmadığı gözüküyor. Bulunduğu mevki gereği tek yapması gereken adalet dağıtmak ancak buna pek de niyeti yok gibi gözüküyor. Kendisine ve nezdinde sistemin tüm çarklarına rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun şu sözlerini hatırlatmak istiyorum:

    "... Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani, ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi gitti. Bunun da nerede geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hakim değilsiniz. Bir saniyesine bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. ..." 

     Kısa süre önce kutsal toprakları ziyaret etmiş, muhafazakar kimliğiyle bilinen bir insandan, mevzu doğruluk,dürüstlük,kul hakkı yememek olunca daha fazlasını beklememiz çok da anormal değil sanırım. Ancak beklemekle kalacağımızın da farkındayız ne acıdır ki...

     Son olarak tüm bu hususları bırakıp değiştirilen yasaya dönecek olursak;  şu ana kadar kimsenin tartışmadığı ve benim de hiç bir şekilde anlayamadığım bir hususu paylaşmak istiyorum.

     Şöyle ki; bu yasanın değiştirilmesi için Süper Lig'deki 18 takımın başkanının imzası alındı. Sanıyorum yasa Nisan'da çıkarken de aynı şekilde. Bilmiyorum uygulama gerçekten bu mu yoksa basına mı yanlış yansıyor ama; bu yasa Sporda Şiddeti Önlemeye Yönelik Yasa değil mi? Spor'da yani, Süper Lig'de değil.

    Peki yasayı değiştirmek,yasayı çıkarmak için neden 18 kulubün imzası yeterli oluyor? Türkiye'de onbinlerce futbol,basketbol,voleybol,güreş vs kulübü yok mu? Bu yasa tüm spor dalları için geçerliyse kimse onların fikirlerini neden sormuyor? Spor = Futbol mu?

   Demem odur ki; sistemi neresinden tutsak elimizde kalıyor...

   (Sistemin Uşağı) Olmak ya da Olmamak... İşte bütün mesele bu...

    
    


   

29 Kasım 2011 Salı

Selektör = Şike

Fotoğraftaki yazıda da gördüğünüz gibi Yargıtay kararını verdi. Sözkonusu kararla birlikte trafikte seyir anındaki bir aracı yakından takip eden, sıkıştıran, selektör yapan kişinin bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildi.

Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleyen 6222 Sayılı Kanun'da yapılan değişikliklerle ülkemizde şike yapmanın cezası 5-12 yıldan 1-3 yıla indirildi - ki uzmanların söylediklerine göre bu cezalar genelde alt sınırdan uygulanıyor.

Sonuç olarak baktığımızda;  selektör yaparak bir kişiyi taciz etmenin,trafikte düzeni bozmanın cezasıyla milyon dolarların ve milyon dolarlık egoların döndüğü futbol sektöründe şike yapmanın cezaları eşitlendi.

Şimdi konuyla ilgili sorulara geçelim;

  • Selektör yaparak önlerindeki arabaları taciz etmekten ceza alan 5 kişi birleşip bu cezanın ağır olduğu gerekçesiyle yasanın değişmesini isterlerse Meclis'teki partilerden bu konuda bir yardım görecekler mi? (Bkz. Şike Yasası'nın değişmesi)
  • Karşı şeritten gelen ve gündüz vakti farlarını açık unutan bir vatandaşı uyarmak için selektör yapanlar, karşı şeritten geçen arkadaşlarına selam vermek için selektör yapanlar da cezaya maruz kalacaklar mı? (Bkz. Kurunun yanında yaşın da yanması)
  • Şike yaparken telefonda konuşmaktan çekinip selektörler yardımıyla haberleşen, yani bi nevi hem selektör hem şike yapanların cezalarında herhangi bir indirim sözkonusu olacak mı?
  • Şike yaparken selektör yaparak haberleşmeye niyetlenip aküleri bittiği için selektör yapamayanlar selektöre teşeb.. pardon, şikeye teşebbüsten yargılanacaklar mı?
  • Arabayı kullanan selektör yaparken yan koltukta oturan kişi şike faaliyetinde bulunursa nasıl bir yaptırım uygulanacak?
Biraz da konuyla ilgisiz(!) sorular soracak olursak:

  • Bu ülke ne zaman sözde değil özde bir hukuk ülkesi olacak?
  • Bu ülkede güçlüler güçsüzleri ezmeye ne zaman bir son verecek?
  • Bu ülkede parlamentoyu ne zaman güçlülerin maşalığını yapmayan, figuran olmayan, aklı hür iradesi hür, Allah korkusunu kalbinde hisseden insanlar dolduracak?

Namusuyla yaşayan,namussuzların cezalarını çekmelerini isteyen insanları öyle bıktırdılar, öyle susturdular, her seferinde öyle ezdiler ki bu memlekette... İnsanlar böyle bir ülkede yaşadıklarına utanır hale geldi.


Haklarımız haram olsun! Hepinize yazıklar olsun!

23 Kasım 2011 Çarşamba

Direkten Dönmek

Ligin 1. haftası. Manisaspor deplasmanının 2. yarısında Serkan'ın vuruşu direkten döndüğü anda maçın skoru 1-0 Trabzonspor lehine. Maç skoru 1-1.

Ligin 2. haftası. Avni Aker'deki İBB mücadelesinde maç 0-0 devam ederken ilk yarıda Volkan'ın, 2. yarıda Alanzinho'nun vuruşalrında direk gole izin vermiyor. Maç skoru 0-1 İBB.

Ligin 3. haftası. Samsunspor deplasmanının 2. yarısında Colman'ın plasesi direkten döndüğü anda maçın skoru 1-0 Trabzonspor lehine. 2 dakika sonra gol yeniyor ve maç 1-1 sona eriyor.

Ligin 10. haftası. Avni Aker'deki Kayseri maçı 1-0 devam ederken Burak'ın müthiş frikiğinde top önce direğe,sonra kale çizgisinin içine,sonra tekrar direğe çarpıp dışarı çıkıyor. Ancak gol geçerli sayılmkadığı için bu pozisyonu da listemize alıyoruz. Neyse ki bu pozisyon diğer maçların aksine sonuca etki etmiyor,maç 2-1 Trabzonspor üstünlüğüyle ve Trabzonspor adına 3 puanla sonuçlanıyor.

Bu şekilde hesap yapmak ne kadar doğru tartışılır ama ligde direkten dönen toplar sonucunda  kaybettiğimiz puan; 7.

Gelelim Şampiyonlar Ligi'ne.

Inter deplasmanında Halil'in müthiş volesi direkten dönüyor. Neyse ki Celustka pozisyonu golle sonuçlandırıyor. Sonuç 1-0 Trabzonspor lehine.

Grubun 4. maçı Avni Aker'de CSKA'ya karşı. Dakikalar 90'ı gösterdiğinde Celustka'nın kafası..Direk.. Maç sonucu 0-0.

Ve nihayet Avni Aker'deki İnter maçı. Halil'in kendi ifadesiyle ilk maçta girmesi gereken top girmemişti. Dün önce defansa sonra direğe çarpan top ağlara gidiyor. Ancak maçın kırılma anında direk yine yanımızda değil karşımızda... Ve maç skoru 1-1.

Adrian'ın kafası direkten dönünce "Avrupa'da tamam mı devam mı?" sorusunun cevabı da Lille deplasmanına kalıyor.

Şampiyonlar Ligi'nde direkten dönen toplar sonucunda kaybettiğimiz puan; 4.

Önce ön elemelerdeki fahiş hakem hataları -ki bunlardan etkilenmeden Şampiyonlar Ligi'ne geldik malum şekilde-... Sonrasında gruplardaki direk şanssızlıkları.

Lille deplasmanından önce Şenol Hoca bu konuda bir önlem alabilir mi, takımı havaalanından önce hamama falan mı götürür bilmiyorum. Yalnızca Lille deplasmanından "Avrupa Kupaları'nda 2. tur için direkten dönmüş bir takım" olarak dönmemizi istemiyorum.. Bu ihtimali düşünmek dahi istemiyorum..Hele de dünkü muazzam saha içi performansından sonra...

Şansımız bol olsun. Allah bizi son maç esnasındaki kalp krizlerinden,sinir krizlerinden, nefes darlıklarından korusun.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Öteki Dünyada Trabzonsporlu Olmak

Var mıdır acaba öteki tarafta böyle bir yaşam? Ahirete göç edenler orada da futbol oynayabiliyor mudur? Eski futbolcuların oynadıkları bir lig var mıdır? Öyle bir lig varsa orada da Trabzonspor vardır mutlaka, ve pek tabi ki sadık taraftarları da.

Bunlar biraz uçuk gelmiş olabilir.

Peki öteki taraftakiler bu tarafı izleyebiliyorlar mıdır? Olup bitenlerden haberdar olabilirler mi? Güzel olurdu değil mi? Belki sevdikleri insanların yaşadıkları olumsuz şeyleri görüp üzülürlerdi ama mezuniyetini göremeden veda ettikleri çocuklarının mezuniyetlerini görüp mutlu olabilirlerdi yanlarında olamasalar da. Ya da düğünlerini..Askerde yemine ederkenki hallerini...Torunlarını..v.s...

Nerden mi aklıma geldi tüm bunlar?

Kazım Koyuncu...Serhat Kırkayak...Bünyamin Kahriman...Mehmet Dalman...Neşat Akyazı...Kürşat Akyazı...İsmail Akyazı...Yusuf Sevgi...Hasan Sevgi...Ziya Kara...Turgay Demirkaya...Hüsnü Civelek...Alaaddin Aygün...Gökmen Karakullukçı...Bülent Dönmez...Kemal Yılmaz...Faruk Genç...Mesut Keleş...Ve hatta Fenerbahçeli kardeşimiz Muhammed Demirel...

Kimbilir ne hayalleri vardı Trabzonspor'un ilk Şampiyonlar Ligi maçına dair.

Kazım Abi o meşhur Şampiyonlar Ligi müziğinden hemen önce Avni Aker'in "Uy Aha" ve "Dalga Dalga Fırtına"yla coştığunu hayal etmemiş midir sizce? Peki Bünyamin, Serhat, Mesut Avni Aker'deki ilk Şampiyonlar ligi maçında insanın tüylerini diken diken eden o müziği canlı canlı dinlemeyi, devre arasında kolbastı oynamayı, ilk Şampiyonlar Ligi zaferinden sonra Yeni Mahalle'den Meydan'a akmayı hayal etmemişler midir ? Belki yanlarına Muhammet'i de alırlardı yine, ona nispet yapmak için... Eğer yaşasaydı Hüsnü Civelek 27 yaşında olacaktı..Ve kendisine sıktığı kurşunları gökyüzüne saydıracaktı belki de herkesle beraber 14 Eylül gecesinde...

İşte onları düşünürken aklıma geldi "Acaba öteki dünyadakiler bu dünyada olup bitenler izleyebiliyorlar mı?" sorusu. Ve neredeyse hayatımda hiç bir şeyi istemediğim kadar istedim bu sorunun cevabının "Evet" olmasını...En azından 14 Eylül gecesine mahsusen...

Kazım Abi'de toplanmışlardır belki maçı izlemek için. Öncesinde marşlar..Maç esnasında tezahüratlar..Maç sonrasında ise coşku...

Kazım Abi galibiyetten sonra 3'lü bile çektirmiştir belki de onlara, kimbilir?

Ruhunuz şad olsun!

15 Eylül 2011 Perşembe

Trabzonum Sen Çok Yaşa!

   Blogu açıp çendi çapımızda yazmaya başladıktan bir süre sonra, örneğine sadece güzel ülkemizde rastlanabilecek bir "bloglara erişimi yasağı" peydah oldu. Sözkonusu yasak ligin bitmesine az bir zaman kala kalktığında ise biz futbola küsmüş vaziyetteydik.Takımımızla gurur duyuyorduk ancak güçlülerin, daha doğrusu gücün hukukunu kullananların,güçleriyle hukuk yaratanların kazanmasıydı bizi futbola küstüren.

   Daha önce de acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz ve bu yıl bir kez daha maruz kaldığımıza inandığımız kumpasın acısı hafiflemeye başlamışken Mehmet Berk ve İstanbul Emniyeti umutlandırdı bizi. Şimdiye kadar dillendirdiğimiz fakat gerek İstanbul medyası gerekse rakip takım taraftarları tarafından "komplo teorileri" "şehir efsaneleri" oalrak tanımlanan herşeyin gerçekte var olduğunu iddia ettiler. İddia etmekle de kalmayıp ispatladılar. Türk Futbolu'nda bir dönüm noktasına geldiğimize, bundan böyle hak edenin kazanacağına, suçlunun ise cezasını çekeceğine inandık..İnanmak istedik...

   Masumiyet karinesi dediler...Olayın sosyal boyutu dediler... Olayın ekonomik boyutu dediler... Almaları gereken kararı bir türlü almadılar. Olayı sulandırmayı tercih ettiler.Yine olmadı. İnancımız bir kez daha kırılmıştı . "Artık futbolla ilgilenmem, tiyatro izlerim daha iyi" demeye başlamıştık ki...

   UEFA'nın ülkemize gönderdiği başmüffettiş rüzgarı tersine döndürdü. Mehmet Berk ile yaptığı görüşmeden birkaç gün sonra UEFA TFF'nin yapamadığını yaptı, 3 Temmuz'dan beri beklediğimiz kararı açıkladı. "TFF söyleyemiyor ama ben söyleyeyim, Türkiye'nin Şampiyonu sizsiniz!" dedi. Gururlandık, ağladık...Bu kez sevinçten...

   İleride çocuğuma Trabzonsporla ilgili anlatacağım çok şey var. Ona hayatı, gücün hukukunu kullananlara ve haksızlıklara karşı savaşmayı, inancı, azmi, vazgeçmemeyi, alınterinin önemini ve daha bir çok değeri Trabzonspor üzerinden anlatmaya uzun zaman önce karar vermiştim zaten.

   Trabzonspor'a bu kadar anlam yüklemesem, daha evlenmeden çocuğuma hayat derslerini Trabzonspor üzerinden vermeye  karar verecek kadar ileri gider miydim? Onun Türkiye'de bir misyonu olan tek spor kulubü olduğuna inanmasam bu kadar bağlanır mıydım? Genç yaşta kaybettiğimin abimin ve ablamın mezar numaralarını dahi Trabzonsporla alakalı olaylarla/tarihlerle ilişki kurarak ezberleyecek kadar saplantı haline getirir miydim? Sanmıyorum...

   Trabzonspor'u Trabzonspor yapan, Trabzonla uzaktan yakından alakası olmayan insanların gönlünde yer edinmesini sağlayan bu değerlerin yanında ona Trabzonspor'un sportif başarılarından biri olarak anlatacağım bir maç oynandı dün gece Milano'da. Liverpool,Inter,Barca galibiyetlerini yıllardır efsanelerimizden, amcalarımızdan, abilerimizden dinledik. Aston Villa maçlarını da hayal meyal hatırlıyorum. Dün akşam yaşadığımız zaferi, gururu, gözyaşlarımızı hayatımda bizzat yaşadığım en heyecanlı,mutlu,gururlu anlardan birisi olarak tüm detaylarıyla anlatacağım ileride çocuğuma.
 
 Bize bu gururu,güzellikleri yaşatan, bu mutlulukta emeği geçen herkese yürekten teşekkürler.

 Ezberi bir kez daha bozduk. Kutlu olsun!

  

26 Mayıs 2011 Perşembe

2007'de Neredeydin RTE?




RTE: Bursa'ya verilen cezalar çok ağır oldu.

Tahkim Kurulu: Tarafsız sahada 5 maç seyircisiz oynama cezasının 3 maça indirilmesine, PFDK'nın verdiği tarafsız sahada 1 maç seyircisiz oynama cezasının kaldırılmasına karar verilmiştir...

Biryerlerden tanıdık geliyor değil mi?Hani Trabzon'da Fenerli misafirlerin mağdur(!) olmaları,bunun üzerine Fenerbahçe'nin cezasının kalkması,Özkan Sümer'in istifası v.s.

İnsan sormadan edemiyor; madem mağduriyetler konusunda çok hassasın da, 2007'de Trabzonspor-Sivasspor maçından sonra neredeydin RTE?

İsmet Özel - "Küçük İbo Neden Trabzonsporlu?"

     İsmet Özel; ünlü şair ve edebiyatçı. Kendisini sporla ilgili bu bloga taşımamın sebebi, bir Adıyamanlı olmam hasebiyle yıllardır bana sorulan "Neden Trabzonspor?" sorusuna felsefi ve futbolla ilgilenmeyen insanların dahi ilgisini çekecek bir yazıyla cevap vermesidir.

     Yazıya az önce BMN Forumlarında rastladım. İsmet Özel Trabzonsporlu mudur bilmiyorum ama "Nasıl şimdiye kadar okumamışım ben bu yazıyı" diye beni kendimden utandıracak kadar güzel bir yazı yazmış. Biraz geç de olsa "kalemine sağlık" diyelim ve yazısına geçelim:

İsmet Özel - "Küçük İbo Neden Trabzonsporlu?"

Başlıktaki soruya cevap vermeden önce birisi bana şu soruyu sormalı: MGK kararlarıyla ilgilenmek dururken neden magazin konularına dalıyorsun? Ben de şöyle cevap vermeliyim: Nasıl olsa MGK kararlarının gereği hakkıyla yerine getirilecektir; ama şu var ki sizin magazin konusu dediğiniz hususta bir zihin açıklığı sağlanmadıkça ve o konuyu içine alan ruh durumunun istikameti anlaşılmadıkça gereğinin yerine getirilmesi söz konusu olan MGK kararlarındaki "yer" kavramını ülkemizin ikbali ve istikbali bakımından gayri muayyen kılınmış vasıflarından arındırmak mümkün olamayacaktır, (Üf! Ne lâflar ediyorum!)

Küçük İbo'nun Trabzonspor taraftarı oluşunu, onun arabesk söylemeyi terk etmeyeceğine ve Türkçe'yi Urfa şivesiyle konuşmaktan vazgeçmeyeceğine dair beyanlarından ayrı değerlendirmek anlamsızdır. Anlam Türkiye topraklarında binlerce yıl süresince oluşmuş ortodoksinin (sünnî tavrın) hayat belirtilerinde gizlidir. Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde toplumun yüksek tabakasına iktidar bahşeden kültürel eksantrik eklektizm karşısında otantik inisyatifte ısrar bugün Küçük İbo'nun şahsında bir dışa vurma biçimi arıyor.

Trabzonspor taşralı olmaktan gelen ezikliğin, merkez karşı¬sında ikinci derecede veya gölgede bırakılmış olmaktan sıyrılmak isteyen kompleksli yaranma tutumunun değil, otantik inisyatifin sembolüdür. Trabzonspor'la birlikte desteklenen şey ihmale uğramışların başarıya olan özlemleri değil, kendilerinde cevher bulunduğuna inananların inisyatifi elden bırakmama kararlılığıdır. Küçük İbo bunu "Kümeye de düşse (Küme düşse de demek istiyor) sapına kadar Trabzonsporlu" kalacağını söyleyerek dile getiriyor.

Çocukluktan henüz çıkma aşamasında bulunan bir Urfalı'nın Trabzonspor taraftan olmasını tesadüfi bir olay sanmayınız. Türkiye topraklarında bazı yöreler, bazı vilâyetler var ki bunlar ülke insanlarına özgü kültürel bütünlüğün dinamosu işlevi görür. Benim tespitlerime göre bunlar: Urfa, Trabzon, Konya, Balıkesir vilâyetleridir. Bu vilâyetler Anadolu topraklarının şimdiye kadar uğradığı sarsıntılar sırasında yeniden derlenip toparlanmayı temin edecek gücün doğmasını beklemektense felâket karşısında kendi gücünü harekete geçirmek üzere duruma derhal el koymanın ruhî kabiliyetini aralıksız hazır bulundurdular. Bu vilâyetlerin yerli (ve yerlileşmiş) insanları ülke bütünlüğünün değerini kendi bütünlükleriyle eş tuttukları için mahallî özelliklerini kaybettikleri taktirde Türkiye'nin kimlik kaybı hususunda uğrayacağı zararın ne kadar büyük olduğuna dair derin bir bilinç taşıdılar. Mahallî özelliklerine sahip çıkma (hemşehrilik vs.) bakımından benim yukarıda saydığım dört vilâyeti geride bırakacak bir çok yöre zikredilebilir. Fakat benim andığım vilâyetlerin mahallî özelliklerinin eksenini "otantik inisyatif" teşkil ediyor. Bu bakımdan Urfa, Trabzon, Konya, Balıkesir vilâyetlerini Türkiye'nin hayırlı bir gelecek arayışında hazır maya saymalıdır.

30.04.1997 Yeni Şafak

 

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Selçuk İnan'a Dair


2005-2006 sezonunda Ferhat Çökmüş'ün son dakikalarda attığı golle 2-1 kazandığımız Manisaspor maçı akşamında görmüştüm seni ilk kez. Hatta o maçta Manisaspor'un golünü de sen atmıştın. Yemeğe gelmiştin Arda'yla beraber arkadaşımın dükkanına. Tanıştıktan sonra muhabbet ederken o dönem çok ta iyi durumda olmayan Trabzonspor için "Hayatta gelmem Trabzon'a, futbolcu öğütme fabrikası orası" diyordun.

Hayat ne garip..O cümlenden yaklaşık 2 sene sonra Ersun Yanal'ın Trabzonspor'un başına geçmesiyle ilk transfer ettiği oyunculardan biri sen oluyordun. Sezon öncesi kampa geliyorduk sizi ziyarete.Hani şu Colman'ın "Trabzon Gerede'ye yakın mı ?" diye sorduğu kamp. Gördüğün ilgiden gözlerinin içi gülüyordu, çok mutluydun.

"İçime doğuyor,bugün gol atacaksın ve kazanacağız" yazıp sana yollamamın üzerinden 5 saat geçmeden top Ankaraspor'un ağlarında,sense kamptakinden bile daha mutlu bir halde Ersun Hoca'nın kucağındaydın. Herşey çok güzel başlamıştı. 

Sonrasında ilk 2 sene inişli çıkışlı bir grafiğin oldu ama takımın daima vazgeçilmeziydin. 2010-2011 sezonuna gelindiğindeyse takımın gözbebeği,yeri doldurulamayacak tek adamıydın artık.. Hem de moda tabirle takımın  "adam gibi adam"ıydın. Öyle ki kimse sana toz kondurmaya kıyamaz hale gelmişti. Sözleşmenin sene sonunda biteceğine dair haberler çıkmaya başladığında herkesin içi rahattı. Zira biliyorduk ki yönetim sana hakettiğini verir,sen de sorun çıkarmazsın...

Görüşmeler başlama aşamasındayken önce "Başkanlık seçimi geçsin, Sadri Şener seçilirse ben de imzalarım" dedin. İnandık.

Sonra "Takım şampiyonluk yarışında,tek düşüncem şampiyonluk. Görüşmeleri sezon sonuna bıraktım. Gidersem Avrupa'ya giderim, Türkiye'de Trabzonspor'dan başka takımda oynamam" dedin. İnandık.

Sonra "Avrupa'dan teklifler var, onlarla görüşeyim,Milli Maçtan sonra karar vereceğim" dedin. İnandık..Ve Sadri Şener'le görüşeceksin, bir şekilde en azından 1 yıl daha kalacaksın diye bekledik. Haftalardır "Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş" haberleri çıktı. İnanmadık, sana toz konduramadık, "Selçuk yapmaz" dedik.

Ve bu akşam haberi aldık.. İnanamadık...

Ya biz çok safmışız Selçuk, ya da ... Ya da sen çok profesyonel(!)

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Haberiniz Var mı?


Ey Zokora ve Romariç'i transfer etmeye çalışan Trabzonspor yönetimi; 2 yılda bir çift senelerde düzenlenen Afrika Uluslar Kupası'nın 2013 yılından itibaren tek yıllara kaydırılacağını, dolayısıyla hem 2012 hem de 2013 Ocak aylarında Afrika Uluslar Kupası oynanacağını, transfer etmeye çalıştığınız Zokora ve Romariç'in oynadıkları Fildişi Sahilleri Milli Takımı'nın son 3 turnuvanın ikisinde yarı finale kadar yükseldiğini, bunun da futbolcudan 1 ay mahrum kalmak anlamına geldiğini,

Biliyor musunuz acaba? Ya da hiç araştırma ihtiyacı hissettiniz mi?

*Romariç konusunda net bir bilgi olmasa da Zokora için görüşüldüğünü Sadri Şener bizzat doğruladı...

1 Mart 2011 Salı

Suçlu Yine Hakem!

Trabzonspor haftasonu Kayserispor'la 3-3 berabere kalarak 9 puan farkla lider girdiği 2. yarının 6. haftasında liderliği kaybetti. Hakkında yazılanlara, çizilenlere ve dahi kafasındaki dikişlere bakılırsa suçlu yine hakem oldu. Yazık... Yıllardır aynı senaryo... Yönetim, teknik adam, futbolcular ve taraftar yapılması gereken hamleleri yapamayıp, başarısızlık ortaya çıktığında istisnasız her takımda bulunan suçlu aynıdır ülkemizde. Hakem...


Sadri Şener'in 2 hafta önceki açıklamalarına nispet yaparcasına bir gol yedi Kayserispor, hem de aynen Fenerbahçe müsabakası gibi daha maçın başında. Madem böyle diyorsunuz alın size fırsat eşitliği dediler resmen. Sonuç? Fenerbahçe 2 farklı galip, biz son dakikalarda beraberliği kurtardık. Glowacki'nin çizgiden çıkardığı 2 topu saymıyorum bile. Kayserispor bizden çok daha fazla net pozisyona girdi. Üstelik maç 2-3 iken verilmeyen bir penaltıları da var. Sonra biz kalkmış verilmeyen kırmızı kart ve serbest vuruştan bahsediyoruz hakem diyerek. Statdakilere sorsanız serbest vuruştan en son ne zaman gol attığımızı da hatırlayan çıkmaz muhakkak! Burak'ın ilk yarıdaki kalecinin kornere çeldiği pozisyonuna penaltı bekleyen taraftar ve yazarlarımız da olmuş. Gülsem mi ağlasam mı? Sadece şunu söyleyebilirim Burak'ın yerine misal Kujovic'i, Süleymanou yerine Onur'u koyup pozisyonu tekrar oynatın. Hala penaltı diyorsanız diyecek bir şeyim yoktur.


Asıl meseleye gelelim isterseniz. Kayseri'nin gollerine bakalım. Asistler Ziani ve Amrabat, gol Kujovic. Bu 3 adam devre arası transferleri. Biz de 3 adam aldık devre arasında. bir tanesi tribünden inemedi daha, diğer ikisi ise 18'e girmeyi başardılar nitekim. Bekliyoruz bakalım nasipse 30. haftadan sonra kadroda da yer bulabilecekler! Durum bu renktaşlar. İş bilenin, kılıç kuşananın işte. Bu takım Egemen-Selçuk-Onur-Jaja-Burak-Umut üzerinde sene sonuna kadar gidecek diye düşündüler herhalde. Ama sadece Egemen'in bile yokluğuna dayanamayıp 6 haftada liderliği teslim etti rakibine. Yine şampiyonluğa çok yaklaşılan bir sezonda yapılamayan devre arası transferleriyle avantaj yitirildi. Kimine göre iş hepten bitti ama biz yine çıkmadık candan umutluyuz diyelim.


Sene sonunda şampiyon olamazsak ve yine yürütmeye kalkarlarsa bizi, yine aşağıdaki gibi manzaralar oluşur mu dersiniz? Sizi bilmem ama ben yokum bu sefer bu yürüyüşte.


28 Şubat 2011 Pazartesi

Trabzonspor:3 Kayserispor: 3 | Başa Döndük

* Manisa maç yazısında bahsettiğim bir hususu bugün de yaşadık Avni Aker'de; öne geçtikten sonra rakip eşitliği sağladı. Bu durumun Avni Aker'de yaşandığı daha önceki 2 maçta (Manisa ve Ankaragücü) olduğu gibi devamında bu maçı da kazanamadık.

* Çok konuşulduğu için maçtan önce hakemden bahsedecek olursak; Yunus Yıldırım bana göre maçın genelinde iyiydi. En büyük hatası Kayserispor lehine vermediği net penaltıydı. Onun dışında oyun içinde zaman zaman ters kararlar vermiş olabilir ama maçı mümkün olduğu kadar durdurmamaya özen gösterdi. Çok tartışılan pozisyonda bana göre de Hamza Çakır'ın Burak'ın sol ayağına bir müdahalesi vardı ve pozisyon fauldü ancak hakem atladı. Çok ta büyütülecek bir olay değil. Trabzonspor taraftarları olarak dış mihraklara karşı harcadığımız enerjinin yarısını takıma destek için harcasak bazı şeyler bizim lehimize çok farklı olabilirdi.

Ayrıca ilginçtir geçen yıl Colman'ın Emre Güngör'den kaptığı topla gol atıp 1-0 kazandığımız Galatasaray maçında da yine Burak düşürülmüştü Sabri tarafından. Pozisyon çok net faul ve kırmızı karttı fakat hakem faul bile vermemişti. O maçın hakemi de Yunus Yıldırım'dı.

Ancak söylediğim gibi bu maçtaki en büyük hakem hatası bizim lehimize oldu. Hakem bizim aleyhimize artniyetli olsa Kayseri lehine o kadar net penaltıyı neden vermesin?

* Serkan'ın 2 haftadır Grosicki ve Simpson karşısındaki acizliğini bu maçta da Amrabat karşısında gördük maalesef. Cale cephesinde de değişen birşey yok.. Serkan'ın düzelmesini beklemekten başka yapacak birşey yok, çünkü sağ bek için alternatifimiz yok ancak Piotr'u en kısa sürede Cale'nin yerine sahada görmek istiyorum şahsen.

* Colman oyunun bazı bölümlerinde orta sahayı çok boşalttı ama son haftalardaki performansına kıyasla çok iyi oynadığını söyleyebiliriz. İlk 2 golümüzde direkt katkısı var.

* Maalesef Alanzinho ve Yattara beni yine yanıltmadılar. Bunlardan takım oyuncusu yaratmak gerçekten çok zor. Jaja bunu -takım oyuncusu olmayı- maç içinde zaman zaman da olsa başarıyor, bireysel oynadığında da Yattara ve Alanzinho'dan daha etkili oluyor. Ancak hem Yattara hem de Alanzinho takıma faydadan çok zarar veriyorlar. Özellikle Yattara bugün çok top ezdi. 3. golün asistini yaptı ancak uzatma dakikalarında soldan getirdiği topta Jaja ceza sahası önünde çok müsait durumda olmasına rağmen egosuna yenik düştü, Jaja'yı kahraman yapmak değil kendisi kahraman olmak istedi. Belki de bu sebeple 2 puan gitti.

*Genel olarak karakteri dolayısıyla kendisinden çok hazzetmem ancak Burak Yılmaz bugün gerçekten oldukça iyi oynadı.

* Bizim bekler çok formsuzdu,kötüydü ama Kayserispor da ofansta gerçekten çok etkiliydi. Ziani ve Amrabat'ı çok iyi kullandılar. Bunlara sürpriz golcü olarak Abdullah da eklenince Avni Aker'de 3 gol atma başarısını gösterdiler. Gönül bu performanslarını Kadıköy'deki maçta da görmek isterdi ancak Fenerbahçe o maçta skoru kısa sürede 2-0'a getirerek Kayseri'nin direncini kırdı. Bizim bugün yapamadığımız şey buydu.

* Sonuç olarak puan kaybetme ihtimalimiz olduğunu düşündüğümüz bir maçtan beraberlikle ayrıldık ve puanlar eşitlendi. Üzücü olan nokta 2 defa öne geçtiğimiz bir maçta puan kaybetmemiş olmamız ancak maçın devamına baktığımızda 1 puanı kazanaç olarak ta görebiliriz. Bardağın ne tarafına bakmak istersek artık.

 Fenerbahçe'nin Kasımpaşa maçı çok ölçü olmayabilir ancak onların da 2. yarının ilk 5 haftasındaki maçlarda takım olarak sarfettikleri efora bakınca birkaç hafta içinde düşüşe geçmelerini beklemek çok yanlış olmaz. Dolayısıyla buradaki asıl mesele bizim tekrar bir yükseliş trendi yakalayıp yakalayamayacağımız. Beşiktaş maçından alınacak bir 3 puan, kısa vadede devamında Kasımpaşa-Gençlerbirliği- Konya galibiyetleriyle bir seri haline dönüştürülebilir. Bu da hem bizi tekrar liderliğe yükseltir, hem de ligin geri kalanı için en avantajlı takım yapar.

24 Şubat 2011 Perşembe

Trabzonspor ve Yabancı Transferleri-1- ALANZİNHO

Trabzonspor’un yabancı oyuncular konusunda genelde şanssız oldu ya da başka bir tabirle işi hep şansa kaldı. Şota, Syzmek gibi etkisi beklendiğinden fazla oyuncular kadrosuna kattığı gibi, Kiki Musamba, Marcelinho gibi beklenen etkiyi yapmayan birçok oyuncuyu da transfer etti. Elimden geldiğince Trabzonspor’un yabancı oyuncu politikası hakkında ve gelen yabancı oyuncuların performansları ile ilgili bir yazı dizisi yapmayı düşünüyorum. Mesela ara sezonda takımın en ihtiyaç duyduğu mevkiler olan ve belki oralara nokta atışı etkili oyuncular alınsa şampiyonluğu büyük ölçüde elde edebileceğimiz sol kanat ve forvet transferleri (ki ondan önceki senede ihtiyaç duyulan mevkilerdi) takım için nasıl bir etki yaptı. Neler bekleniyordu? Pawel ve Piotr kardeşler neler veriyorlar takıma? Önceki takımlarındaki istatistikleriyle değerlendirmeye çalışacağım (Geldiklerinden beri tam olarak oynamadıkları için şu anda bunu yapamıyorum o ayrı ileride takıma katkılarını yazacağım).Yabancı oyuncu dosyasına öncelikle Ersun Yanal döneminde ara transferde alınan ve bu hafta attığı çok kritik golle manşetlerde olan Alan Carlos Gomes da Costa kısaca Alanzinho’yla başlıyorum. Alanzinho geldiğinde Trabzonsporun Yattarının sağ kanatta yapacağı işleri yapacak bir sol kanat oyuncusuna ihtiyacı vardı. O dönemde AML/AMC tarzında oynadığı söylenen ve Norveçin en iyi oyuncusu seçilmiş olan Alanzinyo transfer edildi.

Hatta o zamanlar Erman’la Şansal hala Maraton programı yapıyorlardı ve Alanzinho’yu yere göğe sığdıramamışlardı. Şansal Büyüka Türkiye gelen hiçbir oyuncu ile ilgili bu kadar iyi şeyler duymadığını da söylemişti programda.

O sene beklenen etkiyi yapmadı Alanzinho, hep hazır değilim görüntüsü verdi. Şutları cılız kaldı. Seçimleri yanlış oldu. Ben solda da oynarım diye demeçler verdi. Birkaç maç dışında 90 dakika oynamadı. Ama gol attığında hep jeneriklik goller attı. 3 sezon oldu Alanzinho takıma geleli. Genel de yedek bekledi sonradan oyuna girdi. Yedek kalmakla ilgili hiç sorun çıkarmadı. Benim hatırladığım bir Galatasaray maçı haricinde bu haftaki Manisaspor maçına kadar da maçı kurtaran adam olmadı hep sonradan girip maçı hareketlendiren adam oldu. Alanzinho’nun maç istatistikleri de bunlar, transfermarkt sitesinden derledim.

Toplam geneline sonradan girilen 52 maç ve 2725 dakika oynamış Alan, yani ortalama maç başına 52.4 dakika yapıyor. Attığı gol 6 yaptığı asist 7. 4 milyon euro civarı transfer edilmişti Alanzinho devre arasında o sezon. Beşiktaş ise Yusuf (1.477.000 TL) ve Ernst’i(5.910.000 Tl) almıştı o devre arasında ve sezon sonunda şampiyon olmuştu. Biz ise Sivasspor'un ardından üçüncü olduk.
Sonuç olarak Alanzinho eğer 4 milyon civarı bir paraya alınmamış, yeni keşfedilmiş bir yıldız adayı olsaydı etkili sayılabilirdi ama verilen para, yaş ve etkiye bakıldığında, etkisiz bir yabancı transferi denilebilir. Ki şu anda değeri transfermarkt sitesinde 4.700.000 euro olarak görülüyor. Acaba gerçekten Alanzinho'ya o parayı verecekler mi merak ediyorum.

Bizi Şampiyon Yapmazlar!


Böyle bir psikolojik hastalık var evet. Bizi şampiyon yapmazlar hastalığı koydum adını... Trabzonspor taraftarının takım ne zaman zirveye oynasa nükseden, nüksettirilen hastalığı. Nüksetmesinin temelinde 96 sendromu ve Cem Papila olayının yattığını düşünüyorum. Nüksettirilmesi ise bizzat İstanbul medyası tarafından gerçekleştiriliyor. Takım puan farkını açmış dolu dizgin giderken bir bakıyorsunuz bir Hıncal, bir Erman, bir Ahmet çıkıp Trabzonspor'u şampiyon yapmazlar diyor ve Trabzonspor taraftarı hemen 'evet bizi şampiyon yapmazlar' moduna giriyor. Oysa taraftara sorsanız bu adamlar hiçbir zaman Trabzonspor'un iyi olmasını istemezler. Ee o halde demeçlerine ne diye hemen balıklama atlıyorsunuz deseniz 'ama bu konuda haklılar, bizi şampiyon yapmazlar' diyorlar... Madem bizi şampiyon yapmazlar ne diye şampiyonluk moduna giriyoruz o halde deseniz de cevap yok...

96'dan beri Fenerbahçe ile çekiştiğimiz her sezonda rakip aynı taktiği uyguluyor. Bu dediğimden kasıt işi hakemlerden, federasyondan bağlıyorlar değil kesinlikle. 96'daki maçta mesela verilebilir de verilmese olur da bir elle oynama sonucu gol yedik diye o maçı hakem katletti demek çok sudan bahane olur. Hem zaten 1-1 de bitse yeterliydi ama biz yenilmeyi becermiştik! Benim asıl kastım Fenerbahçe camiası ve kamuoyu olarak bize karşı psikolojik harp uygulayıp kazanıyorlar. Ali Şen konuşuyor, Aziz Yıldırım konuşuyor, Aykut Kocaman konuşuyor ve neticede bir şekilde bizi 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojisine sokuyorlar... Geçmişi bir kenara bırakırsak bu sene Aykut Kocaman'ın 'irdelenmeli' açıklamalarından sonra yine kendimizi kaybettik. En başta artık aşmış, yemiş, bitirmiş, yalamış, yutmuş ve dahi Nirvana'ya ulaşmış dediğimiz teknik direktörümüz Şenol Güneş olmak üzere... Aykut Kocaman'ın 2 cümlelik açıklamasına benim saydığım en az 3 kez basın toplantısı, televizyon ve maç sonu açıklamalarıyla cevap verdi Şenol Hoca. Bu bize ne kazandırdı? Kocaman bir hiç. Konu belki 1-2 günde gündemden düşecekken uzadıkça uzadı, tüm devre arası boyunca konuşuldu, Şenol Hoca gerildi, oyuncular gerildi ve hepsinden öte taraftar yine durup dururken 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojik rahatsızlığına sürüklendi. Ve gelinen noktada tüm sezonun kaderini şampiyonluk yolunda 3 puandan öte pek anlamı olmayan Fenerbahçe maçına yükledik. Normalde stresli olması gereken Fenerbahçe iken tüm stresi üzerimize aldık ve neticesinde kaybettik.

Son iki haftada alınan galibiyetler durumu biraz toparlasa da kalan 12 haftada aleyhimize verilebilecek en ufak hatalı bir karardan sonra taraftarın yine 'bizi şampiyon yapmazlar' psikolojisine döneceğine adım gibi eminim. Neden bizi şampiyon yapmayacaklar? İşte burayı anlamak güç. Bursaspor'u bile şampiyon yapmışlarken bizi neden şampiyon yapmazlar? Aziz Yıldırım ne kadar kudretli bir adamdır ki takımı son 5-6 sezonda 2 kez son haftaya lider girip şampiyonluğu kaybetti! Bu Aziz Yıldırım'dan mı korkuyor Trabzonspor taraftarı ve camiası? Hadi ilkinde Galatasaray ile yarışıyordu ve gücü yetmedi diyelim, peki Bursaspor'a da kaybetmiş Aziz Yıldırım'dan da mı korkuyoruz? Çok tuhaf gerçekten... Çok da saçma geliyor bana.

Bizi şampiyon yapmazlar hikayesi geçmişten günümüze yönetimlerin başarısızlıklarını örtmek için kullanılmasından içten içe hoşlandığı bir argümandı aslında. Ama geçen yıl Bursaspor'un şampiyon olmasıyla artık bu bahane ardına sığınmak hiçbir yönetimi, teknik adamı veya futbolcuyu kurtarmayacaktır. Herkes sormalıdır zira Bursaspor'un bile şampiyon olduğu yerde neden bizi şampiyon yapmayacaklar diye... Taraftar ilk karşı çıkan olmalıdır bu muhabbete artık. Ankaragücü, Antalya maçlarında boş kaleye, karşı karşıya atılamayan golleri sormalıdır taraftar hakemlerden önce. O golleri atacak adam lazımken neden alınmadığını, ya da alınan adamların neden o maçlarda ilk 18 de bile olmadığını sorgulamalıdır. Neticesinde gol attık da iptal mi etti hakemler? Tabii ki hayır...

Ha bir de özellikle geçen yıl Bursaspor'un şampiyonluğu için 'Aziz Yıldırım her şeyi ayarlamıştı ama Tanrı Bursaspor'un olmasını istedi' diyen taraftarlarımız da var. O halde onlara da dua etmelerini tavsiye ediyorum. Bizi şampiyon yapmazlar diye sağda solda umutsuzluk yayacağına, Tanrı Aziz Yıldırım'a rağmen bu sene de bizim şampiyon olmamızı sağlasın diye dua etseler bu işe daha büyük katkıları olurlar sanırım...

Ee ne diyorduk? Bizi şampiyon yapmazlar hemşerim. O Aziz Yıldırım yok mu ah o Aziz! ....

22 Şubat 2011 Salı

Manisaspor: 1 Trabzonspor:2 | Hayat Varsa Umut Vardır

* (Gençlerbirliği, Konya, Gaziantep maçlarından sonra) Bu sezon 4. kez geriden gelerek maç kazandık. Bu daha önceki yıllarda çok yapabildiğimiz birşey değildi.  Bu 4 maçın diğer bir ortak yönü de bu maçlarda özellikle geriye düştüğümüz anlardan itibaren maçları çok iyi bir futbol oynayarak çevirmemiz.

*Yukarıdaki durumun aksine bizim öne geçip devamında rakibin oyunu dengeye getirdiği 4 maçın 2'sinde puan kaybetmişiz (iç sahadaki Manisa ve Ankaragücü maçları) Rakibin dengeye getirmesine rağmen kazandığımız 2 maç ise deplasmandaki İBB ve Sivasspor maçları -ki bu 2 maçı da çok iyi oynamadan kazandığımızı itiraf edelim. Rakibin geriden gelip eşitlik sağladığı bu maçları deplasmanda(her ne kadar İstanbul deplasman sayılmasa da) kazanıp iç sahadaki maçları tekrar lehimize çeviremememiz dikkat çekici.

* Bir arkadaşla Pazar günü Alanzinho hakkında konuşurken attığı gollerin % 90'ının insanlık dışı goller olduğundan bahsediyorduk ki o da bizi doğrulama gereği hissetti sanırım. Ancak maç kazandırdıktan sonra dahi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; ben hayatımda Alanzinho kadar yeteneğine ihanet eden bir adam görmedim. Daha doğrusu bu kadar yetenekli olup ta futbol zekası bu kadar düşük başka bir adam görmedim. Oyuna girdiğinde gerçekten oyunu,takımı hareketlendiriyor ama ne zaman şut atıp ne zaman pas atacağına bir türlü doğru karar veremiyor. Daha doğrusu karar bile vermeiyor çoğu zaman.  Bize bu şekilde 1-2 maç daha kazandırsın yeter. Kendisiyle alakalı büyük beklentilerim yok.

* Senelerdir kalecilerinden ağzı yanan bir takım olarak Allah'a şükür ki artık Onurumuz var. Şu anda hala lidersek en büyük pay tartışmasız Onur'un.

*Burak büyük takım(!) oyuncusu gibi oynamaktan bir türlü vazgeçmiyor. Verdiği röportajlarda Şenol Güneş'ten etkilendiği belli oluyor ve gerçekten içine Şenol Güneş kaçmış gibi konuşuyor ama adama sahaya çıkınca bir haller oluyor. Sürekli el kol hareketleriyle rakip tribünü geriyor ve rakip taraftarların oyuna müdahil olmalarına yol açıyor. Bir de hemen her pozisyonda şark kurnazlığı yapmanın peşinde. Dün sarı kart gördüğü pozisyonda hakemin gözünün önünde ayağına rakibe takıp faul almaya çalışıyor. Sarı kartı görünce de utanmadan hakeme itiraz ediyor. Burak'ın bu hallerini gördükçe aklıma Beşiktaş'ta topu eliyle düzelterek ilk golünü attığı Konya maçı ve maç sonrasındaki pişkin açıklamaları geliyor. -Hiç ümidim yok ama- umarım bu hareketlerine  bir son verir.

*Dünkü maçtaki Serkan hem savunmada hem hücumda son zamanlarda gördüğüm en etkisiz Serkan performanslarından birisiydi. Geçen hafta Sivas'ta da Grosicki karşısında zor anlar yaşamıştı. Bu hafta Amrabat karşısında neler yapacak göreceğiz. Şenol Hoca daha iyisini bilir tabi ama Cale'nin yerine de Piotr'da biraz daha ısrarcı olmakta fayda olabilir.

* Jaja'nın aklı dün ilk yarıda neredeydi bilmiyorum ama şampiyon olacaksak bize her maç en az 60 dakikalığına Jaja'nın dünkü 2. yarı performansı lazım.

* Son haftaların formsuz adamı Umut ta dünün iyilerindedi. Attığı gol haricinde de iyi bir maç çıkardı. Umut uzun süre gol atamayıp sonrasında siftahı yapınca genelde seriye bağlar. Kayseri maçında devamını bekliyoruz. Ligdeki 100. golünü memleketinin takımına atarsa hemşerileri kendisine kızmazlar umarım. :)

*Son 2 haftada aldığımız 2 galibiyetle 2. yarının ilk 5 haftasında 8 puan toplamış olduk. Kayseri'yi de yenersek ilk yarının 6. haftasında topladığımız 11 puanı 2. yarının 6. haftası itibariyle de toplamış olacağız. Umutsuzluğa gerek yok!


20 Şubat 2011 Pazar

Jonathan Kahne Tehoue

    Bu ismi hatırlayanlar mutlaka çıkacaktır. 2007-2008 sezonuna Kaısmpaşa'da başlayıp iyi bir performans sergiledikten sonra devre arasında Konyaspor'a transfer olmuştu Fransız oyuncu. 1 yıl kaldıktan sonra Konya'ya alışamadığını gerekçe göstererek ülkesine dönmüştü.



    O zamandan beri hiçbir yerde kendisiyle ilgili bir habere rastlamadığım Tehoue bugün Leyton Orient formasıyla çıktı karşıma. Arsenalle oynadıkları kupa maçının 89. dakikasında attığı golle turu tekrar karşılaşmasına taşıyarak Leyton Orient'e  Emirates'te Arsenal'e karşı oynama fırsatını getirdi.

  

Teofilo Gutierrez Racing'de İlk Maçına Çıktı

      Sadri Şener Teo'yu alıp getirmek için toplamda 45-50 saat uçak seyahati yapmıştı ve sonucunda da kızkardeşi ve aynı zamanda Kocaeli Üniversitesi rektörü olan Sezer Komsuoğlu tarafından "çılgınlık"la itham edilmişti. Hepimizin malumudur ki o Teo tam forma girmiş ve kendisine gönderilen ilginin karşılığını vermeye başlamışken sudan sebeplerle kaçtı gitti. Kısa bir süre önce de Arjantin ekibi Racing Club'a imzayı attı.


     Arjantin'de Racing Club'a transfer olan Teo, dün akşam Boca Juniors'a kendi sahalarında 1-0 kaybettikleri maçın 67. dakikasında oyuna girmiş.  Racing'in taraftar forumlarında okuduğum kadarıyla kendisini oynadığı kısa süre içinde beğenen de var beğenmeyen de. İlk yarı boyunca pozisyona girmekte çok zorlanan takımına hareket geitrdiğinden ve önemli bir pozisyona girdiğinden bahsediyorlar. Maçın skorunda da anlayacağınız üzere pozisyonu değerlendirememiş. Dolayısıyla bardağın boş tarafına bakmayı tercih eden taraftarlar tarafından da "beceriksiz" olarak değerlendirilmiş.

    Teofilo  Arjantin'de neler yapacak, başarılı olabilecek mi gerçekten merak ediyorum. Bekleyip göreceğiz. Takipteyiz.

18 Şubat 2011 Cuma

Beşiktaş'ın Suçu Ne?

Beşiktaş ve Beşiktaş'lıların suçu Fenerbahçe ve Fenerbahçe'lilere özenmek galiba.

Yıllardır bilinen kuraldır ki Türkiye'ye kullanım ömrü dolmuş yıldız getirilecekse bunu Fenerbahçe getirir. Bilemedin Galatasaray getirir yani. Beşiktaş daha orta sınıf yabancılar alır, Trabzonspor da ise durum 'ne çıkarsa bahtına 'dan başka bir şey değildir.

Quarezma, Simao,Almeida,Guti,Fernandes gibi dünyaca ünlü yıldızları yan yana koyunca Samanyolu takım yıldızı oluşmuyormuş bu akşam bunu gördük Dinamo Kyev maçıyla. Paralı başkan, kariyerli teknik adam, iş bitirici yönetici ve yıllarca Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yıldız diye lanse edilen transferlerinin altında ezilmiş, şimdi sonradan görmeler misali sağda solda takımından çok transferleriyle övünen 'yeni nesil taraftar' birleşince Voltran oluşmuyormuş onu da görmüş olduk.

Beşiktaş taraftarı takımına destek babında Türkiye'nin tartışmasız en iyisidir. Bir Trabzonspor'luluk duruşuna İstanbul takımlarından en yakın bir Beşiktaş'lılık duruşudur bize göre. Ya da öyleydi diyelim. Süleyman Seba gönlümüzde hepimizin başkanıydı mesela. Onca transfere rağmen başarısızlıklarını salya sümük bir ağızla hakemlere yıkmaya çalışan yöneticileri Fenerbahçe ve Galatasaray'lı olarak bilirdik biz. Forma aşkı, takım ruhu konusunda en rahat Beşiktaş'lı taraftarlarla anlaşırdık. Ne bileyim önceden Beşiktaş'lı dostlarla futbol konuşurduk, son dönemde biz yine futbol konuşurken onlar sadece Q7 ve çetesinden konuşur olmuşlardı. Fakat an itibariyle derin bir sessizliğe gömüldüler, ağızlarını bıçak açmıyor. Fenerbahçe maçında fark yiyeceklerini düşünüyorlar. Ne yazık... 'Siz Beşiktaş'sınız, İnönü'de 90 dakika susmadan destek vererek bile Fenerbahçe'yi dize getirecek güce sahipsiniz' diye avutsak da inanmıyorlar. İnanmıyorlar evet... Halbuki eskiden inançları dağları harekete geçirirdi Beşiktaş taraftarının... Ha evet... eskiden inançlarıyla harekete geçirebilecekleri dağlar vardı tabi... Oysa şimdi üflesen sönen yıldızlar, karanlıkta yol göstermeyen yıldızlar var dağlar yerine...


Beşiktaş ve Beşiktaş'lıların suçu Fenerbahçe ve Fenerbahçe'lilere özenmek galiba...

17 Şubat 2011 Perşembe

# 21 Dani Jarque

Uzun zamandır bizim 61. dakika kutlamalarına benzer - dakika bazlı - bir uygulamanın Avrupa'da olup olmadığını merak ediyordum. Pazar akşamı Espanyol - Real Madrid maçını izlerken Espanyol taraftarının 21. dakika etkinliğini görünce merakımı nispeten gidermiş oldum.

Espanyol taraftarları 21. dakikada Dani Jarque pankartları açtılar ve ayağa kalkıp Dani Jarque'yi alkışlamaya başladılar. Maçı anlatan Ercan Taner Dani Jarque'yle ilgili bir olay olduğunu çaktı ama aşağıdaki resimde görülen pankartın ve 21. dakikayı gösteren skorbordun ekrana gelmesine rağmen "Espanyol taraftarı Jarque'yi anıyor" demekle yetindi. Olayın aslı ise Espanyol taraftarının Jarque'yi forma numarası olan 21. dakikada her maçta yad ettiğiydi.

13 Şubat 2011 Pazar

Sivasspor:2 Trabzonspor:3 | "Burak"alum Bu İşleri

     Maça damgasını vuran olay hiç şüphesiz ilk yarının sonlarındaki Burak - Engin kavgasıydı. Orada Engin bana göre Jaja'yı tercih etmekle doğru bir iş yaptı. Zira  hem Jaja'nın açısı Burak'a göre daha iyidi, hem de Jaja'nın son vuruşlarda Burak'tan daha iyi olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Bu pozisyodnan sonra Burak artık neler dediyse Engin çıldırdı, bir an Süper Lig'de oynadığını unutmuş olmalı ki oyundan çıkmak istedi,hatta ilk yarı bitince formasını çıkardı "ben oynamıyorum" der gibilerinden.



     Dün ilk yarının sonlarındaki o olaya şahit olan çoğu hoca bana göre hem Burak'ı hem de Engin'i oyundan çıkartırdı, bana göre de olması gereken buydu. Ancak Şenol Güneş hem medyanın eline koz vermemek hem de oyuncularını kaybetmemek uğruna ikisini de oyunda tuttu. Bunun karşılığında da Burak bize 3 puanı getirdi. 3 puan geldi gelmesine ama bu olay bizden neler götürecek onu da zaman içinde hep beraber göreceğiz.

     Sene başından beri sayısız kriz atlattı bu camia; Umut Bulut krizi, Hayrettin Hacısalihoğlu krizi, Teofilo Krizi, Engin Baytar- Şenol Güneş Krizi, Jaja Krizi, Colman Krizi, Alanzinho Krizi ve nihayetinde Engin- Burak Krizi. Tüm bunlara rağmen bu takım hala lider! Gerçekten büyük başarı ancak camianın da Şenol Güneş'in de herkesin bir dayanma limiti var. Böyle saçma sapan krizler yaratarak kimsenin şampiyonluğa bu kadar yaklaşmış bir camianın enerjisini tüketmeye,takımın ahengini bozmaya hakkı yok. Şunun şurasında 27 yıldır beklenen şampiyonluğa  13 hafta kalmış. Herkesin aklını başına alması lazım,hem de acilen!

     Kısaca maçtan da bahsedecek olursak; maçın gidişatı bana 2 maçı hatırlattı. İlk golü erken bulup,Sivasspor'un 2. yarıda skoru 1-1'e getirmesinden kısa süre sonra tekrar 2-1 öne geçmemize kadarki kısım, geçen yılın ilk maçında deplasmanda 2-1 kazandığımız maçı anımsattı. Sonrasında maçın 2-2 olması, 1 dakika sonrasında tekrar 3-2 öne geçmemiz sebebiyle de 4-5 yıl önce Gaziantep'i Trabzon'da 3-2 yendiğimiz maçı hatırladım. O maçta da ilk dakikada Umut'un Ömer'e yaptığı pres sonucu golü atmıştık. Ve yine o maçta maçın bitimine 5 dakika kala rahmetli De Nigris'in kafa golüyle 2-2'ye gelen maçı, 1 dakika sonra  attığımız  golle tekrar lehimize çevirmiş ve 3-2 kazanmayı başarmıştık.

    Bu sezon Kasımpaşa ve Sivas maçı hariç, erken gol atarak başladığımız maçlarda genelde istediğimiz oyunu oynayamıyoruz. Bu maç ta benzer şekilde gelişti. Net pozisyonlarda farkı 2 yapamayınca Sivasspor'un oyunda kalmasına,direnç göstermesine sebep olduk. Neyse ki Sivasspor'un defansını bu halde yakaladık ve 3 haftadır yanımıza uğramayan futbol şansı son dakikalarda yanımızdaydı da hayata dönüş maçını 3 puanla atlattık. Maçtan sonra gerek Şenol Hoca, gerekse futbolcular 3 maç kazanamamanın verdiği baskıyı atlatmış olmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdiler ancak haftaya Manisaspor maçı bunu test etmemiz açısından iyi bir fırsat olacak. Umarım daha da iyi bir futbol oynayarak 2 deplasmandan 6 puanla dönmüş oluruz.



     Maçın Trabzonspor adına en iyi isimleri; Onur, Mustafa Yumlu ve Burak Yılmaz'dı. Sivasspor'un agresif oyununun ve erken öne geçmemizin de etkisiyle beklerimiz pek hücuma çıkamadı ama Piotr'u da beğendiğimi söyleyebilirim. Geri 4'lü, ilk kez bir arada oynamasına rağmen oldukça uyumlu bir görüntü çizdi ancak Egemen bu takım için çok şey demek, en kısa sürede dönmesini bekliyoruz.  Sivasspor'da ise Grosicki ve Kadir mükemmel oynadılar.

     Maçın hakemi  2 taraf adına dengeli kararlar verdi ve genelde iyi maç yönettiğini söyleyebiliriz ancak ilk yarıda sarı kartı olan Uğur Kavuk'un topu elle kesmeye çalıştığı pozisyonda, her ne kadar pozisyonu avanataja bıraksa da pozisyonun bitiminde 2. sarı karttan kırmızı kartı çıkarması gerekiyordu. Ayrıca ilk golün hemen sonrasında 2 no'lu yardımcının Umut'un pozisyonuna kaldırdığı ofsayt bayrağı evlere şenlikti.
    

Bucaspor:3 Konyaspor:2 | Erdinç Yavuz Effect

     Ligin kırılma maçlarından birisi olması hasebiyle nispeten kısır ve mücadelenin ön planda olduğu bir mç bekliyordum ancak hiç te beklediğim gibi olmadı.

     Maçta ne ararsanız vardı; bol gol,kırmızı kartlar,penaltı,heyecan,adrenalin. Maçın içinde kırılma noktası sayılabilecek bir çok pozisyon da yaşandı. Bunların ilki, Bucaspor'un golünden hemen sonra vuku buldu. Konyaspor kornerinde Musa Çağıran güzel bir kafa vuruşuyla golü attı ancak Erdinç Yavuz çok alakasız bir yerde,saçma bir şekilde Koray'ı çekip indirince hakem de golü iptal etti. Sonrasında Bucaspor'dan Koray'ın -haklı şekilde- atılması maçtaki 2. kırılma anıydı.Zira Koray atılınca Samet Aybaba Ediz'i oyuna almak için Beto'yu oyundan çıkardı ve belki de erken koparabilecekleri bir maç sıkıntıya girdi.

     Kırmızı karttan sonra Konyaspor uzun süre oyunun hakimi gibi gözükse de bu hakimiyetini pozisyona dönüştüremedi. Bolca duran top şansı buldu ancak bunları da değerlendiremedi. Ziya Doğan'ın 2. yarının başında yaptığı değişiklikler takıma biraz daha ivme kazandırd.Sağ bekten sol beke geçen Hakan Aslantaş Bucaspor'un genç sağ beki Kamil Çörekçi'ye zor anlar yaşattı. Tam "Konyaspor'un golü geliyor" hissine kapılmıştık ki sahneye yine Erdinç Yavuz çıktı. Ayakta sağlam durup Erkan'ın pozisyonuna bozmaya çalışacağına, son adam olmasına rağmen büyük bir riske girerek yatarak müdahalede bulunmaya çalışıp topa da dokunamayınca hem penaltıya sebep oldu hem de 10 kişi bıraktı Konyaspor'u. Erdinç Yavuz bu maçtaki performansıyla bana Kayseri'de (Trabzonspor) 4-2 kaybettiğimiz maçtaki performansını hatırlattı. O maçta da 2-0 öndeyken gereksiz bir penaltı yaptırmış,sonrasında kırmızı kart görmüş,soyunma odasına giderken de Kayserispor taraftarın alkışlamıştı!

     Leko'nun penaltı golüyle skor 2-0 olunca herkes maçın kopacağını düşündü ancak Konyaspor çok kısa süre içinde Hakan Aslantaş'ın soldan 2 güzel ortası ve bu ortalara Polonya'lı Robak'ın kaf vuruşlarıyla skoru 2-2 yaptı. Buca'nın şaşkınlığı devam ederken Gökhan Emreciksin'in sağdan ortasında Robak'ın vuruşunu Bucaspor'un kalecisi çıkardı,ordan dönen topta da topu 70 metre süren Leko, Grajciar'ın Beşiktaş deplasmanında attığı gole benzer bir gol atarak Buca'yı hayata döndürdü.

     Hafta içinde "Ziyadoganistifa" ismiyle bir internet sitesi açıp imza toplamaya başlamıştı Konyaspor taraftarı. Bakalım Ziya Doğan direnmeyi mi, yoksa bırakıp gitmeyi mi tercih edecek ama bu saatten sonra işinin çok çok zor olduğu bir gerçek.

     Erdinç Yavuz oyundayken ve rakibe karşı 1 kişi fazlayken pozisyon bulamayan Konyaspor'un Erdinç Yavuz oyundan çıktıktan sonra bir anda goller bulması ve galibiyeti kaçırması ise -tesadüf müdür  bilinmez ama- hayli enteresan.

     Bu arada Cüneyt Çakır kusursuz bir maç yönetti. Maçın içindeki tüm kırılma noktalarında doğru kararlar verdi. Uzun zamandır izlediğim en iyi hakem performansıydı diyebilirim. Cüneyt Çakır'ın bu performansını izledikten sonra, sezonun kırılma maçı olan Fenerbahçe-Trabzonspor maçını yönetseydi Fenerbahçe 2-0 öne geçene kadar bizi o kadar dövebilir miydi diye düşünmeden de edemedim.

10 Şubat 2011 Perşembe

Ziya Doğan Mantalitesine Dair

Bir önceki entryde Ekrem Dağ'ın gerçek adından bahsederken aklıma gerçek ismi Ziyaettin Doğan olan ancak bizim Ziya Doğan olarak bildiğimiz eski hocamız geldi.

Ziya Doğan'ı hatırlayan çoğu Trabzonspor taraftarı müteakiben Ayman'ı ve "on" libero mantalitesini  hatırlar. Oynanan kısır futbolu hatırlar. Marcelinho'yu sol bekte, Musampa'yı,Szymek'i,Stepanov'u kulübede hatırlar. Velhasıl, Ziya Doğan'ı hatırlayan Trabzonspor taraftarının yüzünde bir gülümseme,tebessüm etme emaresi göremezsiniz.

Ziya Doğan'ın bir de 1. Trabzonspor Dönemi vardır "Adam gibi adam" ünvanını kazandığı. İstatistiklere bakınca başarılı gözüktüğü,kulüp tarihinde Şampiyonlar Ligi'ne en fazla yaklaşılan, seri galibiyetler alınan bir dönem olmasına rağmen, Ziya Doğan denilince çoğu Trabzonsporlu'nun aklına 2. dönem gelir.

 Buradaki en önemli faktörler ;

* Başarılı olduğu dönemde, kısa bir süre önce Beşiktaş'tan teklif alan Ziya Doğan'ın ucuz sebeplerle ve takım 2. durumdayken istifa etmesi
* Ziya Doğan dönemindeki takım mücadele olarak taraftarı her ne kadar doyursa da, sonradan bakıldığında başarıdaki en büyük payenin -taraftarın çoğunluğu  tarafından- Ziya Doğan'a değil  de Fatih-Gökdeniz-Yattara'nın çok ekstra performanslarına verilmesidir.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi "Ziya Doğan" denilince Trabzonspor taraftarının aklına birçok farklı anı,olay v.s. gelebilir. Benim aklıma ise New York'taki bir Türk Lokantası'nda izlediğim bir Trabzonspor - Konyaspor maçı gelir.

Maça başladığımız kadro aşağıdaki gibidir.




İlk 45 dakika çok kısır bir oyundan sonra 0-0 biter ki Trabzonspor son maçlarda çok ciddi gol sıkıntısı yaşamaktadır. Biz 2. yarının başında oyuna tek ofansif oyuncumuz olan Ceyhun'un girmesini beklerken Ziya Doğan'ın yaptığı değişiklikler  gurbet ellerde bizi bizden alır;



2. yarının başında Ömer Rıza ve Ergin Keleş'i, Trabzon'da 0-0 devam eden bir maçta oyundan alan Ziya Doğan, yerlerine Hasan Üçüncü ve Mustafa Keçeli'yi oyuna alır.

46. dakika itibariyle orta sahamız; Ayman-Hüseyin Çimşir-Hasan the 3rd- Keçelinho'dan oluşmaktadır. Sağ bekteki Ferhat dahil oyun alanında 4 ön liberomuz,2 sol bekimiz,2 stoperimiz ve haliyle 1 kalecimiz vardır oyunda Avni Aker'de seyircisiz oynanan Konyaspor maçında. Ofansif 2 oyuncumuz ise Gökdeniz ve Yattara'dır.

Maç ne mi olur? 64. dakikada oyuna giren Ceyhun'un defansın arkasına attığı uzun topta Gökdeniz'in çok dar açıdan yaptığı vuruşu sağolsun Özden içeri alır ve 1-0 kazanırız.

İşte "Ziya Doğan" denilince benim aklıma hep bu maç ve o değişiklikler gelir. Mantalitesini sevdiğimin hocası!

Biliyor muydunuz? (1)

Beşiktaş'a Gaziantepspor'dan transfer olan, Avusturya Milli Takımı'nda da görev yapan Mardinli futbolcu Ekrem Dağ'ın gerçek isminin "Ekrem Hayyam Dağ" olduğunu...

8 Şubat 2011 Salı

Emre Belözoğlu Trabzon'da Islıklanırsa Neden Islıklanır?

Hepinizin malumu, uzun bir aradan sonra yarın Trabzon'da milli maç var . Trabzon'daki son milli maç olan Gürcistan maçı esnasında iş seyahati gereği Trabzon'da olup maça giden Galatasaraylı bir arkadaşım "Şota sahaya çıktığında stat yıkıldı resmen" demişti ve bizim milli oyuncularımıza gerek maç öncesinde,gerekse maç sırasında çok fazla destek verilmediğinden bahsetmişti - ki sözkonusu maç puan maçıydı.

Yarınki milli maç öncesinde, milli takımda oynayan 6 Trabzonsporlu'nun ve milli takımın genel performanslarından daha fazla merak ettiğim şey  taraftarın takıma yaklaşımının ne yönde olacağı. Organize bir protesto beklemiyorum ancak ciddi puan farkıyla önde olduğu ligde oyundan çıkan oyuncusunu -çok küçük bir kesim de olsa-yuhlayan şehrin taraftarının, kendisine azılı düşman bellediği ve kendince şer odağı olarak gördüğü ve hatta "Bizans" diye adlandırdığı takımların oyuncularına ufak ta olsa çatlak ses çıkarmamaları - bana göre- pek ihtimal dahilinde değil. Bunun böyle olmasını istiyorum ve tasvip ediyorum anlamında söylemiyorum ama bana göre yarın bu olay yaşanacak. Islıklanmaya en yakın isim ise -yine şahsi tahminim- Emre Belözoğlu'dur.

Peki bir taraftar milli maçta kendi oyuncusunu neden ıslıklayabilir? Trabzonspor taraftarının üzerinden değerlendirirsek sebepleri şöyle sıralayabiliriz;

  • Türkiye'de yıllardır hakedenlerin değil büyük(!) takımda oynayanların - hatta büyük(!) takımda yıl boyunca sağlık tedavisi görenlerin- milli takıma alındığı sisteme karşıdır ıslıklayan taraftar.
  • Milli takımda oynayan bazı oyuncuları her hafta soyunma odası basan,etrafa tehditler savuran, hukukun gücünü hiçe sayıp gücün hukukuna dayalı bir sistemin patronluğunu yapmaya soyunan bazı yöneticilerin,başkanların temsilcisi olarak görür ve sisteme olan karşıtlığını,kinini onları protesto ederek gösterir ıslıklayan taraftar.
  • Milli takımda oynayan bazı oyuncuları kendi başarısızlıklarını örtmek ve kendisinden kat kat üstün oynayarak,bileğinin hakkıyla lider olan bir takımın psikolojisini,dengesini bozmak  isteyen bazı teknik direktörlerin sahadaki temsilcileri olarak görür ve buna olan öfkesini, milli takımın değil onun temsilcisi olarak gördüğü futbolcuyu protesto ederek gösterir ıslıklayan taraftar.
Taraftar eğer yukarıda saydığım nedenelrle birini protesto edecek ve ıslıklayacaksa, bu kişi büyük ihtimalle Emre Belözoğlu olur. Zira Emre Belözoğlu rakiplerine ve hakemlere karşı saha içindeki agresif ve küstahça tavırlarıyla,kibiriyle ve tüm bu yaptıklarının daima cezasız kalmasıyla Türk Futbolu'ndaki düzenin ve çarpık sistemin  yeşil sahalardaki en önemli simgesi durumundadır.


 Yarın maçta bir ıslıklama ya da protesto etme olayı olursa hepimiz biliyoruz ki medyada olay bir kez daha Trabzon'un vatan hainliğine kadar gidecek. Ancak böyle bir olay yaşanırsa, Oğuz Çetin'in tabiriyle milli hassasiyetleri yüksek bir şehir olan Trabzon'da, "Milli takım nasıl oluyor da ıslıklanıyor? " diye kimse sormayacak, düşünmeyecek. Kimse olayın sosyolojik boyutuna bakmayacak. Kimse bu insanların psikolojilerini senelerdir alt üst eden Türk Futbolu'na dair sebeplerle,çarpıklıklarla ilgilenmeyecek. Herkes işin kolayına kaçacak.

Ve  bu kenti, bu insanları kimse asla anlamayacak, anlamaya çalışmayacak...

Dipnot: Islıklayan birisi haklıdır demiyorum. Milli takım forması giyen adamın o forma altındayken protesto edilmesine ben de karşıyım. Ama o insanları da anlamak lazım,olayın sebeplerine kafa yormak lazım.

6 Şubat 2011 Pazar

Trabzonspor:0 MP Antalyaspor:0 | Düştüysek Kalkarız, Daha Ölmedik!

Maç boyunca Antalyaspor'dan 9 tane faza şut atmışız. Kaleyi bulan şut sayılarında ise bu fark sadece 1'e düşmüş! Maçın özeti bu olsa gerek.

Maça takım olarak istekli başladık,ilk dakikada Engin'in kaçırdığı golden sonra çoğu duran toplardan olmak üzere birçok pozisyon bulduk. Bu pozisyonların özellikle 3-4 tanesi kaleci karşıya karşıya pozisyonlar kadar net pozisyonlardı ancak Giray ve Burak bir türlü kaleyi tutturamadılar. O kadar net durumda vurulan kafaların hiçbirisinin gol olmaması tek kelimeyle beceriksizlik. Bunların üzerine bir de gözünün önündeki pozisyona penaltı çalmayan Hüseyin Göçek'in beceriksizliği eklenince ilk yarı golsüz tamamlandı.


İkinci yarıda ise ilk yarıdaki kadar pozisyon üretemedik. Dakikalar ilerledikçe  beklenildiği üzere stadyumdaki stres katsayısı arttı. Bu da hem tribünlerin hem de takımın performansına olumsuz yansıdı.  Oyuna girenler de skorun değişmesine katkı sağlayamayınca maç ta başladığı gibi bitti. Bu arada son 10 dakikada maçı kaybetmediysek bunu da tıpkı Eskişehir maçında olduğu gibi Onur'a borçluyuz.

Futbolcular bazında bakacak olursak; Burak etkiliydi diyebiliriz,rakibi oldukça yordu ama asıl yapması gereken işi -gol atmak- girdiği pozisyonlarda yapamadı. Mustafa Yumlu iyiydi. Serkan her zamanki gibiydi.Colman hala düzelemedi. Umut çok silikti,pozisyona dahi giremedi. İç sahadaki maçlar için Pawel'in takıma bir an önce uyum sağlaması lazım. Jaja  2. yarı biraz hareketlendiyse de maç genelinde istenen seviyede değildi. Biz takım olarak kanatları etkin kullanamadığımız,oyunu kanatlara yayamadığımız müddetçe Jaja'dan istediğimiz verimi almamız zor.

Sonuç olarak; duran toplar haricinde çok fazla pozisyona girememiş olsak ta duran toplardan bu kadar net fırsatlar yakalıyorsan golü atacaksın. Atamazsan 2 puan daha kaybedersin.

Puan durumuna baktığımızda lig tamamen yeniden başladı diyebiliriz ancak moral-motivasyon açısından rakiplerimize göre daha dezavantajlı olan biziz. Ama nasıl düştüysek, ayağa kalkmasını da biliriz.

Trabzonspor- MP Antalyaspor | Maç Öncesi

Antalyaspor maçı 2 haftadır kazanamayan Trabzonsporumuz için sezonun geri kalanının gidişatını direkt olarak etkileyebilecek çok önemli bir maç. Cuma günü Bursasor'un, dün de Fenerbahçe'nin kazanması maçın önemini bir kat daha arttırdı. Üstüste gelen puan kayıplarıyla yaşanan moral bozukluğunu gidermek için bir haftadır tüm camianın seferber olduğuna şahit olduk. Herkesin beklentisi bu maçtan alınacak 3 puanla takımın özgüveninin yerine gelmesi ve kara bulutların dağıtılması.

Saha dışı faktörlerden sonra biraz da saha içi faktörlerden bahsedecek olursak; Antalyaspor ligin -özellikle kendi sahasında-iyi takımlarından. Klasik 4-3-3 taktiğiyle oynuyorlar. Her ne kadar orta sahada çok koşan,rakibin oyununu bozabilecek tarzda 3 oyuncuyla oynasalar da (bu maç için Kerem Şeras,İbrahim Dağaşan,Sedat Ağçay)  çok iyi defans yaparak oyunu kitleyebilecek bir takım olduklaırnı düşünmüyorum. Kendi oyunlarını oynayarak rakibi oyundan düşürmeye yönelik bir oyun anlayışları var. Tandemde Deniz Barış-Ali Turan ikilisi var ki Umut ve Burak'ın bu ikiliye çok zor anlar yaşatacaklarını tahmin ediyorum. Ortasahada hızlı top dolaştırıp Antalyaspor ortasahasına üstünlük sağlarsak sonuca rahat ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

Rakipten en çok çekindiğim isim Tita. Defansif yönü çok kuvvetli olmasa da son maçlarda sağ bek Erkan Sekman'ın sağ kanattan etkili çıkışları var. Mehmet Özdilek normalde sol kanatta oynattığı Tita'dan, bu maçta Serkan Balcı'nın yerine Cale'nin karşısında faydalanmak isteyebilir. Orayı iyi tıkamamız lazım. Onun dışında Mehmet Yılmaz'ın bize çok fazla sorun yaşatacağını düşünmüyorum. Mustafa Yumlu ve Giray'ın rahat mücadele edebileceği tarzda bir yapısı var eski 10 numaramızın.

Umarım golü erken buluruz. Zira bulamazsak -öyle olmaması lazım ama- takımın ve taraftarın üzerindeki gerginlik,stres ister istemez artacak. Bunun üzerine bir de Ömer Çatkıç'ın her büyük maçta yaptığı gibi tribünlere provoke etmeye yönelik yavaş hareketlerini izleyeceğiz. Hakem Hüseyin Göçek'in de Türkiye'de oyunu en sık kesen, maçın temposunu en fazla düşüren hakem olduğunu düşünürsek geç gelecek bir golün birçok açıdan kriz yaratma olasılığı yüksek.

Gol ne zaman gelrise gelsin, yeter ki gelsin.. Ve yeter ki o gol ya da goller bize galibiyeti getirsin. Camia bütünüyle silkelensin,kendine gelsin. Moraller yükselsin,yüzler gülsün. Bir Pazartesi sendorumu daha yaşanmasın. O sene bu sene olsun.

Amin!

5 Şubat 2011 Cumartesi

Vahid Halilhodzic

Galibiyet yüzdesi bu kadar düşük olmasına ve Trabzonspor'da sportif hiçbir başarı sağlayamadan gitmiş olmasına rağmen buna karşın onun kadar sevilen başka bir isim hatırlamıyorum. Zira Trabzonspor atkısının onun kadar yakıştığı çok fazla hocamız da olmadı şimdiye kadar.

Çok dobra insandı , gerek Trabzon'da gerekse Türk Futbolu'nda gördüğü çarpıklıkları hesap-kitap yapmadan, açıkça yüzüne vuruyordu herkesin. Trabzon'da -futbolcular dahil- büyük bir kesime yaranamamasının altında da bu gerçek yatıyor zaten. E tabi futbolcuların bankaya koşarak gidip sahada yürüdüklerinden, Trabzonluların Trabzon'u Dünyanın en büyük takımı zannettiklerinden, soyunma odasında sigara içen futbolcuların varlıklarından bahsedersen kimseye yaranamazsın tabi Vahid Hoca.



Antalya'da düzenlenen seminerde konuşmuş ve yine çok doğru laflar etmiş ; "Trabzonspor'un tek rakibi kendisidir" demiş. 1 yıl kalmasına rağmen Trabzon'u ne kadar iyi özümsediğinin bir kanıtıdır bu cümle. Umarım senin de düşündüğün gibi Trabzonspor bu yıl şampiyon olur ve umarım yollarımız birgün tekrar kesişir Vahid Amca.

Trabzonsporlu Balık

3 İstanbul takımının taraftarları başta olmak üzere alıştık artık bizimle "hamsi" denilerek dalga geçilmesine. Her ne kadar içinde zerre kadar zeka pırıltısı taşımayan bu espriyle(!) bizi kızdırdıklarını zannetseler ve "hamsi"yi kullanarak akılları sıra "Siz yöresel takımsınız,biz büyük takımız(!)" mesajı verseler de biz bundan zerre kadar gocunmayız. Zira "hamsi" gururudur Trabzonluların ve hatta Trabzonlu olmayan Trabzonsporluların. Sanayisi olmayan o bölgenin en önemli geçim kaynaklarından biridir çünkü. Ve Trabzonsporla birlikte o bölge halkının yüzünü en fazla güldüren unsurlardan bir tanesidir, çoğu insanın rızkıdır çünkü.

Bu kadar hamsi muhabbetinden sonra yazının başlığına istinaden "Trabzonsporlu Balık"ın hamsi olduğunu düşünebilirisiniz.  Hamsi de Trabzonsporludur tabi (en az Malagalı olduğu kadar) ancak benim bahsedeceğim balık başka. Her ne kadar tatlı sularda da yaşasa, her ne kadar Trabzon'u hiç görmemiş de olsa, her ne kadar anavatanı Güney Amerika da olsa, o doğuştan Trabzonsporlu. Tıpkı hayatında Trabzon'u hiç görmemiş, nüfus cüzdanında "Trabzon" yazmayan milyonlarca Trabzonsporlu gibi. O doğuştan bordo-mavi. O; Kardinal Tetra.


Her ne kadar aslen Güney Amerikalı da olsa, Kardinal Tetra belki de kulübümüzün maskotu,simgesi v.s. olabilir belki, Trabzonlu olmayan Trabzonsporluları temsilen... Ne dersiniz? Ne de olsa doğuştan bordo-mavi! Ne de olsa 'Bize Her Trabzon', Güney Amerika da dahil!

2 Şubat 2011 Çarşamba

Trabzonspor - MP Antalyaspor | Hüseyin Göçek

Antalyaspor maçının hakemi Hüseyin Göçek olarak açıklandıktan sonra TFF'den Hüseyin Göçek'in yönettiği son Trabzonspor maçlarına göz attım ve bir de ne göreyim; Hüseyin Göçek'in yönettiği son 2 Trabzonspor maçında da rakip Antalyaspor. Biri geçen yıl Mart ayıdna kupada 2-0 kazandığımız maç, diğeri ise ligin ilk yarısında elektriklerin kesildiği ve 0-0 biten maç.

Geçen haftaki Fenerbahçe maçının hakemi Bünyamin Gezer'di, tıpkı ligin ilk yarısındaki Fenerbahçe maçında olduğu gibi.. Atamalar ilginç gerçekten.

Hüseyin Göçek'e dönecek olursak; ligde uzak ara en sevmediğim hakem diyebilirim. Zira bizim oyun yapımıza çok ters bir hakemlik anlayışı var. Onun hakem olduğu maçlarda oyun gereksiz yere ve çok uzun sürelerle duruyor, faulleri hemen kullandırtmayıp oyunculara uzun uzun nasihatler vererek maçın temposunun iyice düşmesine yol açıyor -ki bu da bizim gibi oyunu hızlı oynamaya çalışan bir takım için dezavantaj-.

Umarım Pazar günü oyunun hızını kesmeden adil bir maç yönetir. Allah hakem şansı versin.

Uyanık Olmak

 2010/2011 sezonu 6. hafta bitimi  itibariyle puan durumu şu şekildeymiş : (Bursaspor'un tam 7 puan gerisinde 4. sıradayız)

2010/2011 sezonu 19. hafta bitimi itibariyle ise tablo şu şekilde: ( Bursaspor'un 2, Fenerbahçe'nin 4 puan önündeyiz. Fenerbahçeyle maçını -mağlubiyetle de olsa- geçtik,tarihimizde Avni Aker'de hiç kaybetmediğimiz Bursaspor'la ise iç sahada oynayacağız.)


2 haftada 5 puan kaybederek kredimizin önemli bir kısmını kullandığımız doğrudur.İstanbul medyasının da bunu fırsat bilerek ortalığı "Fenerbahçe şampiyon olur, Trabzonspor bitti,mahvoldu" şeklinde yaygaraya koparması normaldir.

Bizim Trabzonspor taraftarları olarak 6.-19. hafta puan durumlarına dikkatlice bakıp, bu takımın nereden nereye geldiğini iyi irdelememiz ve takımın arkasında sapasağlam durmamız gerekiyor. Bu saatten sonra Avni Aker'de duyulacak her ıslık sesinin İstanbul Medyası'nda "Avni Aker'de futbolcular taşlandı" kıvamında yansıtılacağını unutmamamız lazım.

1 Şubat 2011 Salı

Jan Başkan; Hayalimdeki Tribün Lideri Profili

Hayatımda çok kez deplasmana gittim ancak bu deplasman seyahatlerinin hiçbir tanesi tribün gruplarıyla birlikte olmadı (BMN'yi tribün grubu olarak saymıyorum,BMN başka tür birşey). Tribün gruplarıyla seyahat etmememin belli sebepleri var: otobüslerde "emanet" diye tabir edilen alet-edavatın eksik olmaması, bolca sigara-alkol-ot(!) tüketilmesi ve bu maddelerin etkisini göstermeye başladığı andan itibaren yol boyunca verilen molalarda insanların rahatsız edilmesi,mallarının yağmalanması,dövülmesi v.s. Olaya bu çerçeveden bakacak olursa sözkonusu tribün grupları isterlerse 34 maçın 34'üne de gitmiş olsunlar, onları "Trabzonspor'a yürekten gönül veren insanlar" olarak tanımlamam zor. Zira bu şekilde yapılan seyahatler,kalabalık olmalarından ve kafalarının güzel olmasından kaynaklanan güvenle yaptıkları hareketler, ettikleri kavgalar onlar için bir yaşam tarzı haline dönüşmüş ve bana göre onların vazgeçemdikleri de Trabzonspor değil, bu yaşam tarzı.

Şu anda Trabzonspor tribünleri için "Tribün lideri kim?" denildiğinde akla "Jan Başkan"ın ismi geliyor. Kendisinin adını çok duydum ancak Trabzon'a gittiğim maçlarda deniz tarafı kale arkasını pek tercih etmediğim için kendisiyle aynı tribünde ilk kez maç seyretme şansım bu seneki Bursa deplasmanında oldu. Maçın 2. yarısında kafaya çıktı ve tribün olayına hakim olduğunu kısa sürede gösterdi.

Kendisini 2. kez Pazar günü Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda gördüm ancak tribünde değil, tuvalette. Maç öncesi ihtiyaç gidermek için tuvalete girdiğimizde arkamızdan da kalabalık bir grubun içeriye girmesi bir oldu. Jan Başkan Trabzon-İstanbul seyahati boyunca kafası bi dünya olmuş,ayakta zor duran bir arkadaşı almış getirmiş tuvalete,çocuğa aynada suratını göstererek "Bu halin ne oğlum,bak şu suratının haline,bunun için mi deplasmana geliyorsun? Bu halinle neden millete iş oluyorsun sabahtan beri, bu kaçıncı?" diyerek inletti tuvaleti. Yanındakilerin araya girmeye çalışmasına rağmen çocuğu uzun süre bırakmadı ve aynı şeyleri tekrarlayıp durdu.

Belki basit bir olay gibi gözükebilir ancak bir tribün liderinin olaya bakışını göstermesi açısından beni çok mutlu etti o akşam gördüklerim. Zaten Trabzon'daki arkadaşlardan da bugüne kadar sürekli olumlu şeyler duyuyordum Jan Başkan'la ilgili, ne kadar sevilen,ne kadar iyi bir insan olduğuna ve tribüne ne kadar hakim olduğuna dair. 

Bundan sonrası için Jan Başkan'ın bakış açısının Trabzonspor tribünlerine gönül veren,"tribüncü" diye tabir ettiğimiz tüm arkadaşlarımıza yansımasını ve Trabzonlu Gençler'in bir an önce Maraton'un ortasına geçerek Farozlular zamanındaki Maraton tribünü ruhunu canlandırmasını temenni ediyorum.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Fenerbahçelilik Duruşu

Maç yazısında da belirttiğim gibi Fenerbahçe dün anasının ak sütü gibi hakettiği bir 3 puanı alarak lig yarışına tekrardan ortak oldu. Buna sevinmelerinden daha doğal birşey de olamaz. Yalnız dünden beri gerek çevremdeki Fenerbahçeliler,gerekse internet forumlarında yazan arkadaşlar biraz fazla uçuyorlar gibime geliyor - ki bu da beni geçmiş tecrübelerime dayanarak hiç şaşırtmadı -.

Sıralayacak olursak;
  • Transfere 40-50 Milyon EURO harcayıp CL Öneleme Turunda Young Boys'a elenen sensin.
  • Sonrasında PAOK'a elenen yine sensin.
  • Sonrasında ligde tüm ilk yarı boyunca "zor" diye tanımlanabilecek; Trabzonspor-Kayseri-Beşiktaş-Bursa-Gaziantep-Bursa maçlarının hiç birini kazanamayan yine sensin.
  • Hatta 28 senedir kazanamadığın Türkiye Kupası'nda grup maçlarında Ankaragücü'nden 4 gol yiyen,kendi sahanda küme düşmenin en büyük adaylarından Buca'dan 3 gol yiyip elenen ve finali de 2. Lig B Kategorisi takımlarından Yeni Malatyaspor'a yenilerek yapan da sensin.
Eee? Dün bir maç kazandın,puan farkını 4'e indirdin. -Tamam,belki şampiyon da olabilirsin sezon sonunda - ama sene başından beri tüm Türkiye'nin takdirini kazanan ve -bundan hiç şüphem yok- diğer takımlarla oynadığı tek maçı bile izlemediğin Trabzonspor hakkında dünden beri "Trabzonspor futbol mu oynuyor? Gördük hallerini. En büyük biziz,hepinizi .ikeriz" gibi  yorumları, hiç bir zeka pırıltısı taşımayan gerizekalıca hamsi esprilerini hangi akla hizmet yapıyorsunuz? Hocanıza sahip çıktığınızı gösterdiğiniz pankartı bile ancak 85. dakikada, galibiyeti garantiledikten sonra açabildiniz.

 Ondan sonra da derler ki "En büyük biziz,herkes Fenerbahçe'den o yüzden nefret ediyor". Yoksa ???

"Egemen"lik Fenerbahçe'deydi

Maçtan önceki düşüncem şu şekildeydi; biz bu seneki maçlarda ortaya koyduğumuz ortalama performansı sahaya yansıtırsak Fenerbahçe'nin bizi yenmesi için bu sene hiç oynamadığı kadar iyi oynaması gerekir. Hay şom ağzımı açmaz olaydım. Gerçi Fenerbahçe öyle mükemmel bir oyun da oynamadı ama ortasahada müthiş bir direnç göstererek bize pasa dayalı oyunumuzu oynatmadı ve topa sahip olarak Fenerbahçe orta sahasını oyundan düşürmemize engel oldu.

Daha ilk dakikadan itibaren kendi sahalarında oynamanın da verdiği avantajla müthiş sert başladılar maça. Özellikle Selçuk Şahin ilk dakikadan itibaren sistematik sertlikle Jaja'yı oyundan soğutmaya çalıştı ve bunda da nispeten başarılı oldu. Bizde topu ayağına her alan oyuncu daha kafasını kaldırmadan karşısında Emre-Selçuk Şahin- M. Topuz  üçlüsünden birini -hatta çoğunlukla ikisini- birden buldu. Tam "30 dakikayı gol yemeden atlatırsak Fenerbahçe oyundan düşmeye başlar" diye düşünürken takımı o ana kadar geriden  yönetmeye, arkadaşlarını motive etmeye çalışan Egemen'in sakatlığı geldi. Ve hemen arkasından da Fenerbahçe'nin arka arkaya 2 golü.

 Egemen Korkmaz Trabzonspor için gerçekten çok önemli bir oyuncu. Hem geriden oyun kurabiliyor hem de lider özellikleri üst seviyede. Egemen dün sakatlanmasa da belki bu maçı kaybedebilirdik ama korkum odur ki Egemen'in iyileşene kadar yokuluğunu çok arayacağız.

Fenerbahçe skor üstünlüğünü ele geçirdikten sonra oyunu biraz daha geride kabul etti. Bu da bize biraz daha futbola benzer birşeyler oynama fırsatı verdi ancak 30-45. dk arasındaki 15 dakikayı rakip yarı alanda geçirmemize rağmen üretken olmaktan çok uzaktık.

Oyunun 2. yarısı ise kavga-dövüşle geçti desek yeridir. Hakem saçma sapan kararlarla maçın kontrolünü kaybedince futbolcular da kontrolü kaybettiler. Tam Selçuk Şahin'in kırmızı kartıyla umutlarımızı yeşertsek te Glowacki'nin kırmızı kartı gardımızı tamamen düşürdü. Tüm 2. yarı boyunca baskılı oynar gibi gözüktük ancak ilk yarıda olduğu gibi bu yarıda da üretkenlikten çok uzaktık. Özellikle Yattara oynadığı(!) futbolla büyük hayal kırıklığı yarattı.


Fenerbahçe'de kötü oynayan kimse yoktu ancak her aut atışını ortalama 1 dakikada kullanan Volkan Demirel'e buradan sevgilerimizi gönderelim. Trabzonspor'da ise sadece Engin ve özellikle de Umut'un insanüstü çabalarını gördük ama maalesef bu çabalar ne pozisyona ne de gole dönüştü. Defansımız ise nadir Fenerbahçe atakları karşısında Egemen'in yokluğunda çok dağınık ve savruk bir görüntü çizdi. Umarım Giray-Mustafa Yumlu ikilisi Antalya karşısında tandemde iyi bir performans sergilerler.

Sonuç olarak Fenerbahçe hakettiği bir galibiyet aldı. Ancak Trabzonspor için biten hiçbir şey yok. Takımın özgüveninin tek yerine gelmesi gereken tek şey acil bir 3 puan. Umarım Antalya karşısında - tribünlerdeki bazı gerizekalıların çatlak sesleri yükselmeden- erken bulacağımız gollerle rahat bir maç oynar ve yeni bir seriye başlarız.

Biz hala inanıyoruz,hiç inanmadığımız kadar.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Beşiktaş Maçı Sonrası & Fenerbahçe Maçı Öncesi

Çarşamba akşamı işten eve gelirken serviste "Acaba kadroları söylerler mi?" diye bir yandan Lig Radyo dinlerken,bir yandan da kendimce kimlerin oynamaları gerektiği konusunda beyin jimnastiği yapıyordum. Vardığım sonuç ise şuydu; "Hocam istediğin kadar adam dinlendir, Serkan ve Cale hariç!". Zira aylardır doğru düzgün top maç oynamayan Tayfun ve "bir insan kendini bu kadar mı geliştiremez(!)" dedirten Ferhat'ın Simao-Quaresma karşısında çok ta fazla varlık gösterebileceklerini düşünmüyordum. Nitekim eve geldim,sözkonusu ikilinin ilk 11'de olduklarını gördüm ve maçın sonucuna dair ümitlerim ciddi derecede azaldı. Nitekim maç başlayınca da çok haksız olmadığımız gözüktü. İlk yarı ne yaptığımızı bilmez haldeydik ve yeni bir çıkış arayan ve bu maçı "test maçı" olarak gören Beşiktaş'ta bu halimizi affetmeyecek bir çok isim vardı. Nitekim affetmediler de.

2. yarı enteresan başladı. Pawel'in kafası direkten dönmese 46.24'te maç 2-2 olacaktı. Sonrasında  Alanzinho bizi yanıltmadı,çok net bir gol kaçırdı, Beşiktaşın atakları da vardı,vs. 2-1 lik mağlubiyet ve Gaziantep BB'de oynayan,Manisa yıllarında Arda ve Selçuk İnan'ın ev arkadaşı olan Zafer Şakar'ın 90.dk'da Manisa'ya attığı golle  kupaya veda ettik.

Maçtan önce  Şenol Hoca'nın bazı isimleri dinlendirmesini bekliyorduk ama -ben dahil- hiç kimse bu kadarını beklemiyordu. Hoca "0" risk aldı. En önemli oyuncularını bırakın ilk 11'i, 18'e bile almadı."Bu kadroyla puan alırsak alırız,alamazsak da G.Antep Bld'nin puan kaybını bekleriz. Olmazsa da olmaz" dedi Şenol Hoca.. Olmadı nitekim.

 Her ne kadar Şenol Hoca'nın kadro kumarı kupadan elenmemize yol açtıysa ve her ne kadar maçtan önce Serkan ve Cale'nin kesinlikle oynamaları gerektiğini düşünsem de maçtan sonraki görüşüm Şenol Hoca'nın doğru bir iş yaptığı yönünde.Zira  Selçuk,Jaja ya da bir başka oyuncu; 1 dk bile oynasa,o oyuncunun % 1 ihtimal bile olsa sakatlanma,kırmızı kart görme riski vardı. Şenol Hoca bu riski -Umut ve Colman hariç- almadı ve bence bu hareketiyle camiayı şampiyonluğa daha da inandırdı. Şampiyonluğa ne kadar odaklandığını cümle aleme gösterdi ve çevremdeki Trabzonsporlulara baktığımda, kupadan elenmemize rağmen  Çarşamba akşamından bu yana Fenerbahçe maçına olan inancın daha da arttığını görüyorum.

Pazar günü Kadıköy'de futbol şansı bize çok büyük bir kahpelik yapmaz, Fenerbahçe bu sezon hiç oynamadığı kadar iyi & biz bu sene hiç oynamadığımız kadar kötü oynamazsak ve Bünyamin Gezer ve yan hakemler adam akıllı bir maç yönetirlerse, oradan hiç çıkamadığımız kadar rahat bir galibiyetle çıkacağımıza ve Şenol Güneş'in kupa maçındaki kadro kumarının tutacağına inanıyorum.

Futbolda asla "garanti" diye birşey yoktur. Dolayısıyla herhangi bir sebeple mağlubiyet bile alsak, 19. hafta puan durumunun 1. sırasında, puan farkıyla Trabzonsporumuzun adı yazacak. Kazanılamayan 3 maç sonrasında mutlaka bir huzursuzluk olur ve basın da buna tuz biber eker ancak bu sene tüm krizleri mükemmel yöneten Şenol Güneş'in olası bir travmayı da bertaraf edeceğine inanıyoruz.

Temennimiz 2. senaryonun değil,1. senaryonun gerçekleşmesi ve Pazar günü Kadıköy'den 3 puanla çıkarak Fenerbahçe'nin ve Aykut Kocaman'ın fişini çekmemiz.

İnancımız tam... O sene; bu sene...

28 Ocak 2011 Cuma